2015 YILI WORDPRESS SAYFA RAPORU

2015 YILI SAYFA RAPORU
Değerli okuyucular, sevgili arkadaşlar.

Zaman zaman normal sayılan okuyucu trafiği üzerinde okuyucu alan sayfam için WordPress’den aldığım tebrikler, yazılarımın ilgiyle okunduğunun ispatı olmuştur.

WordPress’in 700 bin kadar blogları arasında tebrik almayı başaran Web sayfam, an itibarıyla ziyaretçi sayacında 318,148 ziyaretçisini göstermektedir. Dünyanın 100 ülkesinden ziyaret edilen Web sayfam 2015 yılında 78,000 okuyucuya erişebilmenin mutluluğunu sizlerle paylaşmaktan gurur duymaktayım.
www.cubuklukoyu.wordpress.com üzerinden sayfamı ziyaret eden tüm okurlarıma yürekten teşekkür ediyorum.
2015 Yılı raporu için alttaki bağlantıyı tıklamanız yeterlidir!
https://cubuklukoyu.wordpress.com/2015/annual-report/

Facebook sayfam için alttaki bağlantıyı tıklayarak sayfamı ziyaret edebilirsiniz.
Bize bu imkanları sunan WordPress ailesine ve siz değerli okurlarıma çok teşekkür ediyorum.
Sevgiyle kalın…

Mehmet Nuri Sunguroğlu

YILIMIZ TAZELENDİ; YA İNSANLIK, ONUN DURUMU NASIL?

>>Bir şey daha ekleyeyim de yazıyı bağlayalım.

2015 yılında Osmanlının arkada bıraktığı ağır bir miras olan Ermeni sorunu; 2015 yılının en sıkıntılı günleri olacağını şimdiden söylemek kehanet olmasa gerek.<<
Yeni yıla girerken geleceğimiz için umutlarımızı tazeledik. Dilekler tuttuk, dostlarımıza başarılar diledik, daha neler istemedik ki…
Bazıları sokaklarda havai fişekler atarak yeni yılı kutlarken, bir başkaları komşu akraba ziyaretlerine gitti, bir ötekiler evde kalmayı tercih ettiler.
Farklı ortamlarda olsalar bile hepsinin ortak bir dileği olmuştur. Bu hangi dilektir bilmesi kolay olmasa bile, tahmin edilebilinir diye düşünüyorum. Ben kendimce her gün biraz daha kaybettiğimiz değerlerimizin bunların arasında olduğunu tahminlerim arasında görüyorum.
Gelişen iletişim teknolojisi dünyayı küçültmeye devam ederken, insanlar reel dünyadan uzaklaşmayı tercih eder hale gelmişler. Sosyal paylaşım sitelerinde sanal bir dünya oluşturarak bu dünyadan her gün biraz daha kopmaya devam ediyorlar.
Bir çokları kişiliklerini de saklayarak  sanal bir isimle dolaşmayı; anonim kalmayı tercih edenler arasında. Bir ötekiler, psikopat beynini ve ruhunu kontrol edemez halde; doktora gidecek yerde, sosyal paylaşım sitelerinde sorunlarına çözüm arıyorlar. Özellikle erkeklerin kadınları rahatsız etmesi bunların başında geliyor.
Havaya ve suya ihtiyacımızın olduğu kadar informatik haberlere de ihtiyacımız olduğu bilinen bir gerçektir. Ne var ki… insan bazen haber dinlemekten de korkuyor. Korkuyor, çünkü haberlerin iyisini sanki bizden “saklıyorlarmış” gibi geliyor insana. Bir başlıyor haberler; tabii bizde haberler bağırarak okunur(!) … insanın üzülmemesi imkansız.
Nerede ve kimler… kaç kişi ölmüştür?  Trafikte kaç kişinin ölümüne sebep olunmuştur? Gizli kameralar yine kimleri gözetlemiş, kimlerin telefonları hukuk dışı dinlenmiş, teröristler  Orta Doğu’da ne kadar İnsan öldürmüş;  ve daha bir çok haber „zenginliği“ evlerimize kadar her gün taşınmakta. Hele bir de magazin haberleri var ki; sanki olmazsa olmaz gibi bizlere sunulmaktadır…(!)
Dış haberlere gelince; onlar daha da düşündürücü.
Sowyetler birliğinin dağılmasıyla bozulan askeri denge dünya politikasına nasıl da damgasını vurduğuna 1990 lı Yıllardan beri hepimiz şahidiz. Sayısını bilemediğimiz insanların hayatını kayıp ettiği Afganistan ve Irak savaşları günümüzde yaşadığımız aktif savaşlar arasında belleğimizde kalacaktır.
Tunus, Mısır, Libya ve Suriye’de ki dışarıdan destekli iç ayaklanmaların aldığı ölü sayısı tahminlerin ötesine gidemeyecektir. Bu tespiti ne yazık ki boşalan silah depolarındaki listelerden elde etmek mümkün olmadığı gibi, onların yerine daha „modern“ daha öldürücü üretilen; kapital sermayenin cebini doldurucu olarak satışa arz edilen silahların sayısından da anlayabilmek mümkün olmayacaktır !
Birde İŞİD olayı var ki, hiç sorma gitsin. Müslüman olduklarını iddia ederek ne kadar Müslüman varsa hepsinin başlarını kesseler kana doymayacak kadar canavar bir ruh haliyle, Orta Doğu’da kan akıtıyorlar.  İslam dünyası da buna karşı tek ve en güçlü savunmayı; yıl başı kutlamalarının „gavur bayramı“ olduğunu iddia ederek halkı „gavur olmaktan“ korumaya uğraşıyorlar.
Ya Afrika…? Somali gibi kaç tane daha aç ülke var Afrika’da? Her gün binlerce çocuk açlıktan ölüyor . Silah fabrikaları bir gün üretimi durdursa dünyada açlıktan ölen çocuk kalmazdı.
Ya ülkemiz?
Yıllardan beri yaşadığımız terör olayları? Dışarıdan ve içeriden destekli PKK….ve süreç?
Ya ekonomi ? Başta kredi kartları olmak üzere vatandaşı yeteri kadar aydınlatmadan sunulan servisler görünürde kalkınma gibi olsa da; aslında bir makyajdan öteye değildir. Çünkü; üretim bizim değil, biz sadece tüketici olarak seçilmiş bir toplum olmuşuz.
Sorular bitmiyor ki; Pandoranın kutusu gibi açılınca arkası gelmiyor; insan bir an „insanlığın tedavülden“ çıktığını düşünüyor.
Medyamız ise kendi başına bir çelişki içerisinde. Eğitici programları mercek ile arar hale geldik. Bizleri…özellikle genç dimağları nasıl da etkilediklerini görmek insanın gelecekteki umutlarını karamsarlığa döndürüyor.
Ya seyircimiz; onlar ne yapıyor? Hiiiç…sofrada ne varsa yenilir misali sunulanı seyrediyor. Biraz kaba olacak ama… bazıları “tekrar” olarak verilenin üzerine yazılan “Özet” kelimesinin yanlış yerde kullanıldığının farkında bile değiller; üzücü ama…maalesef gerçek. Dünyanın hiç bir ülkesinde kendi diline bu kadar acımasız davranan başka bir millet düşünemezsiniz.
Ya geleneklerimiz…bizleri bağlayan, sosyal düzenimizi oluşturan „yazılmamış“ kanunlara ne oldu?
Hepsi birer birer, yine yazılmayan kanunlarla tedavülden kaldırılıyor. Yerlerine konulan yazılmış kanunlar ise hangi ölçüye dayanılarak biçilmiş olduklarını da anlamakta zorluk çekiyoruz. Bir çoklarını AB hevesimizden ötürü yürürlüğe koyarken sormayı unutuyoruz; „bu kanun bizim aile yapımıza uygun mudur“ diye ?
Eskilerde Otobüste trende, bir büyüğümüze yerimizi vermeyi bir onur olarak addeder dik; ya şimdi? …bırakın yer vermeyi, ayaklarını dahi toparlamak ihtiyacını hissetmeyen bir gençlik yetiştiriyoruz. Bir an düşündüğümüzde; insanlığın kendi kendini nasıl da bitirdiğini düşünmekten kendimizi alamıyoruz.
Bu bozulan sosyal düzenin çeşitli sebeplerinin başında şükür etmesini unuttuğumuz, batının unuttuğuna biz yeni olarak özendiğimiz, hatta bazı konularda kraldan daha kralcı olmamız geliyor.
Bütün bunları ve daha bir çok şeyleri anlamakta zorluk çekiyoruz.
Çekiyoruz… çünkü biliyoruz ki; tazelenmiş yeni Yıl da eskisinin devamı olacaktır. Yine cellatlar olduğu kadar kurbanlar da olacak ve insanlığın bunu engellemesi şöyle dursun; aksine, yangına ateşle koşar gibi davranacaktır ve masalarda ki haritalar üzerinde hesaplar yapılacaktır; nerede ve ne kadar petrol, ham madde vardır diye.
Bazen şükrediyorum ki…bizim ülkemizde göze çarpacak petrol kuyularımız yok diye.
Ve bunların yanında doğa felaketleri, mevsimlerin alışılagelmişin dışında oluşmaları; bunda da insanlığın payı az değil. Çevreye püskürttüğümüz kirletici maddeleri sadece gözümüzden uzaklaştırıyoruz, atmosferi bozarak geriye dönmelerinin hesabını yapmaktan aciziz.
Sanayimizde sanki kontrolsüzmüş gibi bir durum var; derelerimizde kirlilikten balık görmeye hasret kaldık. Oturum alanlarında arıtma tesislerinin sayısı yeterli olmadığı için ülkemizde haklı olarak bir “Fosseptik” çukuru kanunu vardır; gel gör ki uygulanmasında zorluk görülür. Kontrolsüz lağımlar derelerimize akar, akar gider…! Neyse ki… doğa felaketlerine katlanmanın en azından bir tesellisi var. Yukarıdan geldi ne yapalım diyoruz. Ya insanların insanlara yaptıklarına nasıl bir sebep bulabileceğiz. Ne koyalım bu insanlık dışı yapılanların adını?
Ya sevmek, sevebilmek, sevilebilmek?
Nezaket kurallarımızı, karşımızdakine davranmamızı unutanlar hiçte az değil.
Sevinebilmeyi unutmuşuz; sanki doymuşuz her şeye. Midemizin doyumu, giydiğimiz kıyafet, aldığımız oyuncakların doyumu esas açlığımızı gideremediğini bilmiyoruz.
Esas ihtiyacımız olan eğitimi dilden bırakmayız; teknik öğrenimlerimizi eğitim olarak kabulleniriz. Öğrenimin bir teknik bilgi edinmek olduğu gözümüzden kaçtığı için, onu “eğitim ve aile” terbiyesi ile karıştırırız…maalesef !
Eskilerimiz hatırlarlar; yolda giderken tanımadıklarımıza da selam verirdik. Şimdi selam verirken yanımızda şahit arıyoruz; olur ya adam „küfretme“ diye çıkışa-bilir korkusu var içimizde. Çünkü yazılı kanunlarda selam vermek mecburiyeti yoktur!
Sokakta yolun ortasından yürüyeni korna çalarak ikaz etmekten korkar hale geldik; adamın nasıl reaksiyon göstereceğinden korkuyoruz…ya „küfrederse“… o zaman ne olacak sorusu beynimizi kurcalamaktadır.
Her gün açık verdiğimiz harcamalara nasıl cevap bulabiliriz? 5 kuruş kazanıp 10 kuruş harcamakla nereye gittiğimizin hesabını nasıl vereceğiz?
Binlerce şükür olsun yüce Tanrı’ya, ülkemizde iyi şeylerde oluyor.  Oluyor da, kötü yapılanların ağırlığı fazla geldiği için iyileri düşünmeye zamanımız kalmıyor.
Allah’tan neyi ne zaman ve nasıl isteyeceğimizi bir öğrenebilsek belki yardımcımız olurdu.
Sorumsuz medyanın sayesinde; Noel babadan neyin nasıl isteneceğini çocuklarımız nasıl olsa “bedava“ öğreniyorlar
Başka ne kaldı ?
Bir şey daha ekleyeyim de yazıyı bağlayalım.
2015 yılında Osmanlının arkada bıraktığı ağır bir miras olan Ermeni sorunu; 2015 yılının en sıkıntılı günleri olacağını şimdiden söylemek kehanet olmasa gerek.
Umutlar bizlere en son veda edenlerdir !…diyerek yazıyı kapatalım.
Yeni yılınız kutlu olsun, sevgiyle kalın!
Mehmet Nuri Sunguroğlu
02 Ocak 2015

 

İnternet bir aracıdır. Biz onu niye kullanmaktayız?

yan yana laptop

İnternet yıllar önce bilgisayarları birbirine elektronik olarak bağlamak, verileri daha kolay ve hızlı iletmek amacıyla geliştirilmişti. Şimdilerde onu -neti- çok farklı boyutlara taşımakta ve kullanmaktayız.

Günlük hayatımızda farklı düşüncelere hizmet eden bu elektronik ağın, insani boyutu yazık ki amacına farklı şekillerde hizmet etmektedir.

Öyle ki bazen kutuplarda sayılabilecek mesafedeki bir yakınınızla haberleşebilmekteyken, yanıbaşınızda duran, size her an yakın olan biriyle net üzerinden görüşmektesiniz. Öyle zamanlar olur ki reelde -gerçek yaşamda- görüşmeyi bırakır, buradan haberleşmenin kendimiz için daha iyi vede doğru olduğunu sanmaya başlarız.

Oysa ki elini tuttuğumuz, gözlerine bakarak konuştuğumuz, gerekse sarıldığımız insanları artık soyut olarak hayatımıza monte etmekteyiz. Artık telefonları bile kullanmaktan imtina eder hale gelmişiz. Halbuki telekomünikasyon firmaları insanların olabildiğince telefonda vakit geçirmeleri için ‘her yöne’ tarifeleri boşuna  geliştirmemişlerdir.

Hal böyleyken artık evde altın günlerimizi, bayram tebrikleşmelerimizi, hasta ziyaretlerimizi, kandillerimizi,  yemeyi içmeyi velhasıl aklınıza gelebilecek günlük yaşamdaki her olguyu artık aylık bir kotanın ücreti karşılığı az maliyetle sanalda doya doya yaşayabileceksiniz. Akrabalarınızın, arkadaşlarınızın, sevdiklerinizin sanaldan hatırını sormayı sakın ihmal etmeyelim. (!)

Eh artık en ücra köylere bile ‘megabitli’ gitmektedir. :)

Birbirimizin sesini duymaktan, yüzünü görmekten korkmayalım. O elinizden düşürmediğiniz bilgisayarınız -içerisinde oluşturduğunuz varolan ve varolmayan kişiler- sizi sarmalayamaz, hoş sesiyle teselli edemez, elinizi tutamaz, bir çorba bile yapamaz.

“Her ikisini de alın” diyor reklamda yıldızımız. Ona katılmamak ne mümkün. Bizi yaşamdan, değerlerimizden koparmayıp, duygu ve düşüncelerimizi pekiştirebiliyorsak, mağdurlarımıza yardım elimizi uzatmada kullanabiliyorsak..İşte o zaman biz biziz, gerçekte insanız diyebiliriz.

Serzenişimi ister duygusallığıma verin, isterseniz insanların çevresine olan vurdumduymazlığına..

Aynı kubbe altında hoş sedadan ibarettir muhabbet..;)

İNSANLIK TEDAVÜLDENMİ ÇIKIYOR?

Oysa ne dilekler tutmuştuk 2011 in sonunda. Yeni yıla girerken geleceğimiz için umutlarımızı tazelemiştik. Dilekler tutmuştuk, dostlarımıza başarılar dilemiştik; daha neler istemiştik…

Bazıları sokaklarda havai fişekler atarak yeni yılı kutlarken, bir başkaları komşu akraba ziyaretlerine gitmişti, bir ötekiler evde kalmayı tercih ettmiştiler.

Farklı ortamlarda olsalar bile hepsinin ortak bir dileği olmuştu. Bu hangi dilektir bilmesi kolay olmasa bile, tahmin edilebilinir diye düşünüyorum. Ben kendimce her gün biraz daha kaybettiğimiz değerlerimizin üzüntüsü bunların arasında olduğunu tahminlerim arasında görüyorum.
Gelişen iletişim teknolojisi dünyayı küçültmeye devam ederken, insanlar reel dünyadan uzaklaşmayı tercih eder hale gelmişler. Sosyal paylaşım sitelerinde sanal bir dünya oluşturarak bu dünyadan her gün biraz daha kopmaya devam ediyorlar. Bir çokları kişiliklerini de saklayarak  sanal bir isimle dolaşmayı; anonim kalmayı tercih ediyorlar. Bir ötekiler, psikopat beynini ve ruhunu kontrol edemez halde Dr. yerine sosyal paylaşım sitelerinde sorunlarına çözüm arıyorlar. Özellikle erkeklerin kadınları rahatsız etmesi bunların başında geliyor.

Havaya ve suya ihtiyacımızın olduğu kadar informatik haberlere de ihtiyacımız olduğu bilinen bir gerçektir. Ne var ki… insan bazen haber dinlemekten de korkuyor; korkuyor, çünkü haberlerin iyisini sanki bizden “saklıyorlarmış” gibi geliyor insana. Bir başlıyor haberler; tabii bağırarak (TRT. hariç) insanın üzülmemesi imkansız.

Nerede ve kimler kaç kişi ölmüştür?  ”Arap baharı rüzgarları” kaç kişinin ölümüne sebep olmuştur? Trafikte ne kadar zayiat var, gizli kameralar yine kimleri gözetlemiş, kimlerin telefonları hukuk dışı dinlenmiş, teröristler yine ne kadar evladımızı şehit eylemiş, daha bir çok haber „zenginliği“ evlerimize kadar her gün taşınmakta. Hele bir de magazin haberleri; sanki olmazsa olmaz gibi bizlere sunulmaktadır…(!)

Dış haberlere gelince; onlar daha da düşündürücü…

Sovyetler birliğinin dağılmasıyla bozulan askeri denge dünya politikasına nasıl da damgasını vurduğuna 2000 lerden beri hepimiz şahitiz. Sayısını bilemediğimiz insanların hayatını kayıp ettiği Afganıstan ve İrak savaşları günümüzde yaşadığımız aktif savaşlar arasında belleğimizde kalacaktır.

Tunus, Mısır, Libya ve Suriyede ki dişardan destekli iç ayaklanmaların aldığı ölü sayısı tahminlerin ötesine gidemeyecektir. Bu tespiti ne yazık ki boşalan silah depolarındaki listelerden elde etmek mümkün olmadığı gibi, onların yerine daha „modern“ daha öldürücü kapital sermayenin cebini doldurucu olarak üretilen silahların sayısından da anlayabilmek mümkün olmayacaktır(!)

Ya Afrika…? Somali gibi kaç tane daha aç ülke var Afrikada? Her gün binlerce çocuk açlıktan ölüyor . Silah fabrikaları bir gün üretimi durdursa dünyada açlıktan ölen çocuk kalmazdı.

Ya ülkemiz?

Yıllardan beri yaşadığımız terör olayları? Dışardan ve içerden destekli PKK.? Başta kredi kartları olmak üzere vatandaşı yeteri kadar aydınlatmadan sunulan servisler(!) Sorular bitmiyor ki; Pandoranın kutusu gibi açınca arkası gelmiyor; insan bir an „insanlığın tedavülden“ çıktığını düşünüyor.

Medyamız ise kendi başına bir çelişki içerisinde; eğitici programları mercek ile arar hale geldik. Bizleri…özellikle genç dimağları nasıl da etkilediklerini görmek insanın gelecekteki umutlarını karamsarlığa döndürüyor.

Ya seyircimiz; onlar ne yapıyor? Hiiiç…sofrada ne varsa yenilir misali sunulanı seyrediyor. Biraz kaba olacak ama… bazıları “tekrar” olarak verilenin üzerine yazılan “Özet” kelimesinin yalnış yerde kullanıldığının farkında bile değiller; üzücü ama…maalesef gerçek. Dünyanın hiç bir ülkesinde kendi diline bu kadar acımasız davranan başka bir millet düşünemezsiniz.

Ya geleneklerimiz…bizleri bağlayan, sosyal düzenimizi oluşturan „yazılmamış“ kanunlara ne oldu?

Hepsi birer birer, yine yazılmayan kanunlarla tedavülden kaldırılıyor. Yerlerine konulan yazılmış kanunlar ise hangi ölçüye dayanılarak biçilmiş olduklarını da anlamakta zorluk çekiyoruz. Bir çoklarını AB hevesimizden ötürü yürürlüğe koyarken sormayı unutuyoruz; „bu kanun bizim aile yapımıza uygunmudur“ diye…(!)

Eskilerde Otobüste trende, bir büyüğümüze yerimizi vermeyi bir onur olarak addederdik; şimdi? …bırakın yer vermeyi, ayaklarını dahi toparlamak ihtiyacını hissetmeyen bir gençlik yetiştiriyoruz. Bir an düşündüğümüzde; insanlığın kendi kendini nasıl da biterdiğini düşünmekten kendimizi alamıyoruz. Bu bozulan sosyal düzenin çeşitli sebeplerinin başında şükür etmesini unuttuğumuz, batının unuttuğuna biz yeni olarak özendiğimiz, hatta bazı konularda kraldan daha kralcı olmamız geliyor.
Bütün buları ve daha bir çok şeyleri anlamakta zorluk çekiyoruz. Çekiyoruz… çünkü biliyoruz ki; tazelenmiş yeni Yıl da eskisinin devamı olacaktır. Yine cellatlar olduğu kadar kurbanlarda olacak ve insanlığın bunu engellemesi şöyle dursun; aksine, yangına ateşle koşar gibi davranacaktır ve masalarda ki harıtalar üzerinde hesaplar yapılacaktır; nerede ve ne kadar petrol, ham madde vardır diye. Bazen şükrediyorum ki…bizim ülkemizde göze çarpacak petrol kuyularımız yok diye.

Ve bunların yanında doğa felaketleri, mevsimlerin alışılagelmişin dışında oluşmaları; bunda da insanlığın payı az değil. Çevreye püskürttüğümüz kirletici maddeleri sadece gözümüzden uzaklaştırıyoruz, atmosferi bozarak geriye dönmelerinin hesabını yapmaktan aciziz. Sanayimiz sanki kontrolsüzmüş gibi bir durum var; derelerimizde kirlilikten balık görmeye hasret kaldık. Oturum alanlarında arıtma tesislerinin sayısı yeterli olmadığı için ülkemizde haklı olarak bir “Fosseptik” çukuru kanunu vardır; gel gör ki uygulanmasında zorluk görülür, kontrolsüz lağımlar derelerimize akar, akar gider…! Neyse ki… doğa felaketlerine katlanmanın en azından bir tesellisi var. Yukarıdan geldi ne yapalım diyoruz. Ya insanların insanlara yaptıklarına nasıl bir sebep bulabileceğiz. Ne koyalım bu insanlık dışı yapılanların adını?

Ya sevmek, sevebilmek, sevilebilmek?

Nezaket kurallarımızı, karşımızdakine davranmamızı? Unutmuşuz bunları… Sevinebilmeyi unutmuşuz; sanki doymuşuz her şeye. Midemizin doyumu, giydiğimiz kıyafet, aldığımız oyuncakların doyumu esas açlığımızı gideremediğini bilmiyoruz. Esas ihtiyacımız olan eğitimi dilden bırakmayız; teknik öğrenimlerimizi eğitim olarak kabulleniriz. Öğrenimin bir teknik bilgi edinmek olduğu gözümüzden kaçtığı için, onu “eğitim ve aile” terbiyesi ile karıştırırız…maalesef(!)

Eskilerimiz hatırlarlar; yolda giderken tanımadıklarımıza da selam verirdik; şimdi selam verirken yanımızda şahit arıyoruz; olur ya adam „küfretme“ diye çıkışabilir korkusu var içimizde. Çünkü yazılı kanunlarda selam vermek mecburiyeti yoktur(!)

Sokakta yolun ortasından yürüyeni korna çalarak ikaz etmekten korkar hale geldik; adamın nasıl reaksiyon göstereceğinden korkuyoruz…ya „küfrederse“… o zaman ne olacak?
Ya kazancımız karşılığında yaptığımız harcamalara nasıl cevap bulabiliriz? 5 kuruş kazanıp 10 kuruş harcamakla nereye gittiğimizin hesabını nasıl vereceğeiz?

Binlerce şükür olsun yüce Tanrı’ya, ülkemizde iyi şeylerde oluyor.  Oluyor da, kötü yapılanların ağırlığı fazla geldiği için iyileri düşünmeye zamanımız kalmıyor.

Allah’tan neyi ne zaman ve nasıl isteyeceğimizi bir öğrenebilsek belki yardımcımız olurdu.
Noel babadan neyin nasıl isteneceğini çocuklarımız nasıl olsa “bedava“ öğreniyorlar.
Saygılarımla
Mehmet Sungur

 

SİNAN SUNGUR: ÇUBUKLU KÖYÜ İNTERNET SİTESİ – BİR BAŞARININ ÖYKÜSÜ

Yazan: Sinan SUNGUR

Merhaba değerli okurlarım.

Aylardır yazamadığım köşemde aylar sonra bir yazı kaleme alayım dedim. Spor yazılarım ve köyümüzü ilgilendiren yazılarım sitemizde yayınlandı. Okuyucu olarak yazılarımı okuyan kişilerin sayıca çokluğu beni hayli sevindirdi. Hatta telefonuma ulaşıp, şöyle yazsaydın daha iyi olurdu diyenler de oldu. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Yazılarımı o anki haleti ruhiye içerisinde yazdığımdan,  ufak tefek imla hatalarının dışında fazla ca bir hatamızda olmadı diye düşünüyorum. Tüm yazılarımda asla kişileri eleştirmedim ve asla ferdi düşünmedim. Her zaman olayları toplumsal boyutta değerlendirip, ona göre yorum yapmaya çalıştım. İyiyi ve güzeli siz değerli okuyucularımın takdirine bırakmayı yeğledim.

Bu günkü yazımı kendimize, yani Çubuklu köyü İnternet sitesinin başarısına ayırdım. Yapmış olduğumuz çalışmaların bir değerlendirmesini yapmanın zamanı geldi diye düşünüyorum. Kısa zamanda çok iyi işler yaptığımızın inancındayım; yine de takdiri siz sevgili okuyucularımıza bırakıyorum.

Özellikle sitemizin kurucusu sayın Mehmet Sungur büyüğümüze ne kadar teşekkür etsek azdır. Muhteşem bir başarı grafiği yakaladığı için kendisini tebrik ediyorum.  İşine verdiği ehemmiyetin meyvalarını her gün görmekteyiz. Köyümüzün sitesi sadece köyümüzün insanları tarafından değil, tüm dünyadan ziyaretcilerimizin olması bizleri köyümüz adına gururlandırmaktadır.

Çubuklu köyü İnternet sitesi kurucumuz Mehmet Sungur, köyümüzün İnternet sitesindeki çalışmalarının yanında daha bir çok genç kuşaklara da internet konusunda yardımcı olması ve onlara zaman ayırması ayrıca ifade edilmelidir. Çok kısa bir  zamanda; bu satırların yazıldığı şu an Çubuklu köyü sitesinn ziyaretci sayısı sayacı, 31.374 rakamını göstermektedir.

Kendisine sorduğumda; bu müthiş başarının sırrı nedir diye; verdiği cevap çok mütevazi idi; şaşırtacak kadar alçak gönüllü ve başarısının farkında değilmiş gibiydi.

Her şeyden önce o mütevazı karakteriyle soruma şöyle cevap verdi. Nasıl anlatsam ki… beni anlayabilesiniz diyerek anlatmaya başladı.


Öncelikle köyümü ve köylümü çok seviyorum, hatalarıyla
sevaplarıyla. Bunun yanında uzun yıllar köyümden uzaklarda yaşadım ve köyüme özlem duydum. Şimdi emekli olarak köyüme döndüm ve köyüme uzun yılların birikimi olan bilgilerimi ve tecrübelerimi vermek istiyorum. Köyümüzün gelişen teknoloji çağında en ilerde olması başlıca emelimdir. Genç kuşakları aşılamak, başarının gökten dizlerimize düşmediğini, ona ulaşmak için belirli kriterlerin olmasının zorunlu olduğunu anlatmak için.

Bu kriterlerin başında; bilgi birikimi çok önemli olmasına rağmen  yeterli değildir. İnsanları „kucaklayabilmek“ önemli bir faktördür. Dünya milletleriyle, örneğin hiç yüzünü görmediğiniz insanların güvenini kazanabilmek çok önemlidir. Küçük kareli düşünmeden, yani; köyümüzü köyümüze hapis etmeden, onu dünyaya açmaktan korkmadan hareket etmektir. Düzgün bir Türkçe ile yazabilmenin yanında yabancı dilleri de değerlendirmek kalitenin artısıdır.

Bakınız…bazı arkadaşlar sadece köyümüzü yazmamı öerdiler. Bunu kabul etmem imkansızdır. Ben eğer sadece köyümüzü yazsam ne olur ki…? Çok kısa bir zaman içersinde; tüm fındık ocaklarını saysam bile bana en fazla bir ay tutar. Sonra benim amacım sadece köyümüzü köylümüze anlatmak değil ki. Köyümüzden örnek bir ses çıkması, başka site sahiplerine de örnek olması bence çok önemli bir duyurudur köyümüz için.

Bakınız; Çubuklu köyü sitesi çok geniş bir yelpaze üzerine kurulmış bir sitedir. Köyümüz hakkında her şey yer almaktadır, Çocuk sayfasına kadar. Bizim her şeyimiz var. Sağlık, hukuk, tarih köşelerimiz, inaç dünyamız, e-kitap içeren sanal kütüphanemiz, sosyal konular, kadın hakları, insan hakları, edebiyat… ne bileyim burada saymakla bitmez.

Sırası gelmişken; buradan sn. Avukat Mehmet Akyol’a hukuk köşesi yazıları için teşekkür etmek isterim. Tabii ki tüm yazar arkadaşlarıma da ayrıca gönülden şükranlarımı iletmek istiyorum.

Bana ve köyüme yazılarıyla verdikleri destek için; başta Ayşegül Karayel hanıma, ulusal yazarımız sn. Hocam Ferruh Sidar beye, köyümüzün genç kalemi sevgili Merve Bayraktar hanıma, tabii ki sana özellikle teşekkür etmeyi bir borç bilirim.

Tabii ki tüm ziyaretçilerimize, yazılarımızı okuyanlara, yorum yazanlara gönülden teşekkürlerimi iletmek isterim. Kendilerinden en büyük ricam; yorumlarını esirgemesinler; eleştiri ise eleştiri, taktir ise taktir…ama yazsınlar; benim için değil köyümüz için!

Şunu da eklemek istiyorum. Çubuklu köyü kendi sayfasının dışında bağlantılı olduğu diğer sosyal paylaşım siteleri; facebook, twitter, myspace, yahoo ve messenger de paralel olarak yayınlanmaktadır

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; başarılarımız geleceği daha iyi yapabilmenin ilk adımları olmasını Allah’tan dilerim.

Evet sevgili okurlarım, Mehmet Sungur ile Çubuklu köyü sitesini daha saatlerce konuşabiliriz; diyorum ki… en iyisi siteye giderek yerinde görmek daha iyi olur.

Hepinizi saygı ve sevgi ile selamlıyorum!…

Kalın sağlıcakla

Sinan Sungur

09 Aralık 2011 Cuma

DOSTLUĞUN CİNSİYETİ OLMAZ, DOSTLUK KARDEŞLİKTİR,DÜRÜST OLMAKTIR

Kategori-1)
Yaşadığımız dünya farklı kültürleri almış insanlarla dolu. Bu insanlar sosyal paylaşım sitelerinin de birer parçası olmuş. Seçmek kolay değil bu insanların hangi beyinlerle donatıldığını. Akşama kadar içi boş film izleyenlerde, kahve köşelerinde oturanlarda, hayatında eline bir kitap almayanlarda bu toplumun içerisinde. Bu toplumun içerisinde akademisyenlerimiz, aile terbiyesini almış, mektep medrese görmüş, aylığının bir miktarını her ay kitap almaya ayırmışlar da var.
Var! …
Daha bir çok karakterler ile donatılmış; negatif ya da positif olanlar var. Bütün bu insanlar kendi halinde bir tehlike oluşturmayanlar, her biri kendi imkanları doğrultusunda toplumda yer alıyorlar ve almalıdırlar. Kişisel imkanlarını kabul eyledikleri süre, hepsine hoş geldiniz diyebilmekten kaçınmamalıyız.
Kategori- 2)
Fakat, bir de bunların arasında kendisinin, her şeyi iyi bildiğini iddia edenler, bir dostunuzun duvarına yazdığınız iki kalem kelamın ne olduğunu bilmediği halde kırk yoruma bölenler, bir dostluktan başka hiç bir ifadesi olmayan çiçek gönderisini çeşitli yorumlarla zihinlerinde büyüterek farklı düşünenler, karşı cinsiyetlerin merhabalarını potansiyel olarak “başka ne olabilir ki” diye yorumlayanlar var.
Var!
Cehennem azabının en ateşlisinin, suçu olmayanları suçlamak olduğunu bildikleri halde yalan yalnış düşünceler ve dış görünümüyle insanları yargılayanlar var. Aşağılık duygularını yenemeyenler, kendisine öz güveni olmayanlar, kıskananlar, arsızlar, hırsızlar cehaletin esaret olduğunu bilmeyenler var. Bilmediği konular üzerinden vaazlarını beyinlerimize adeta tokmakla dövercesine işlemek isteyenler var. Kullandığı klavyenin üreticisine, klavyesini kullanarak küfredenler var. Üyesi olduğu sitenin kurucusunun kim olduğunu bilmediği halde, sitenin demirbaşı olmayı isterken sitenin sahibi ve kurucusuna lanet okuyanlar var.
Var efem…daha neler var; saymakla bitmeyecek kadar kişilikler var.
Ben mi kimlerden korkarım?
Kategori- 2 de toplananlar toplumun en tehlikeli olanlarıdır; ben onlardan korkarım. Çünkü onlar emniyeti açılmış silaha benzerler, ne zaman ve nerde patlayacaklarının hesabını yapmak zordur.
Dostluğun dostluk ve kardeşlik olduğunu ve onun cinsiyeti olmadığını anlayan tüm dost ve arkadaşlarıma dostca selamlar ve sevgiler!

Kalın sağlıcakla…
Mehmet Nuri Sungur
05.12.2011 00:26:08

Siz ne dersiniz..?

Hiç görmediğiniz bir insanla dostluk kurabilirmisiniz ?

Biraz garip bir soru … diye düşünenler olacaktır. Hiçde garip değil diye düşünüyorum ; Siz ne dersiniz ?

Eskilerde Komşu ziyaretleri çok önemli idi; akşamları bir araya gelerek sohbetler yapılırdı, çay sohbetleri uzun olurdu , geç saatlere kadar sürer giderdi.

Gençler kendi aralarında oyunlar oynar, bazen toplu olarak türküler söylerlerdi. Ne oldu ? bu kadar güzel sohbetler öyle azaldıki , artık kimseler bu gibi sohbetlerden bahsetmiyor bile .

Tabii bu gibi toplantıların vesilesiyle insanlar birbirlerini yakından tanıma fırsatı bulabiliyordu, karşılıklı sevgiler ve saygılar oluşuyordu.

Şimdilerde böyle ortamlar çok azaldı… belkide birçok yörelerimizde tamamen kayboldu.

İnternet dediğimiz bugünkü iletişim ağı bizlere oturduğumuz odadan dişarı çıkmadanda dostluklar kurabilme imkanlarını sağlıyor. Ne kadar iyi bilemem ama… tabii internetin birçok faydaları olduğu inkar edilemez . Bilinçli kullanabilmek doğrultusunda.

İşte benim sorduğum soruda burada başlıyor .

Hayatınızda hiç görmediğiniz bir kişiyle dostluk kurabilirmisiniz ? Yoksa… nasıl olsa yüzünü görmüyorum ; istediğim an ilişkimi keserim düşüncesi dahamı ağırlıklı oluyor.

Veyahutta… kesinlikle internette herhangi bir dostluk söz konusu olamaz diye düşünenlerdenmisiniz…?

İnternetdeki tüm insanlara karşı ön yargılı olmak esas prensiplerinizdenmidir ?

Nasılki , eskilerde olduğu gibi… Hadi komşuya gidelim dercesine… elinizin altındaki bir iki tuşla Site ziyaretleri yaparken “komşuya uğramak istiyorum” diye düşünüyormusunuz ? ve orada bir Makale veya bir şiir okuyunca; komşuda içtiğiniz bir bardak çayın tadını alır gibi oluyormusunuz ?

Yazılarını okuduğunuz İnsanların , yazdıkları yazılardan o İnsan hakkında bir fikir üretiyormusunuz ? … şiirlerini okuduğunuzda o kişinin dünyasına bakabiliyormusunuz ? onun Ruhunu anlıyabiliyormusunuz… veya anlamak istiyormusunuz ?

Eskilerde Mektup dostlukları vardı , hiç birbirini görmiyen İnsanlar karşılıklı Mektuplar yazar, dostluklar oluştururlardı… öylesi dahamı iyi idi ?

Veya internette sadece “anoniym” olarak kalmayımı tercih ediyorsunuz ? Okuduğunuz yazılara yorum yazmak yerine.. sadece seyirci kalmayı tercih edenlerdenmisiniz ?

Ben kendi düşüncemi söylemek istersem, şöyle tarif edebilirim:

Özel blogcu Sitelerin dışında olan Sitelere çok dikkatlı olarak yanaşırım, hele ticari amaçlı olan Sitelere uğramayı hiç istemem.

Blog yazarların Sitelerini ziyaret etmekten korkmam, ve orada yazılan yorumlar benim için çok ilginçtirler; orada Profesyonelce yazılmaz, herkes doğal düşündüğünü yazmayı tercih eder. Hatta yorum birakmayı “sanki bir görevdir” gibi düşünürüm.

Yazarlar hakkında fikir üretmeye çalışırım.

Şiir yazan blogcuları daha farklı algılarım ; çünkü şiir yazan İnsanlar Ruhlarından birşeyler vermeden şiir yazamazlar, onların dünyası farklıdır. Bende onları farklı değerledirmeyi tercih ederim. Onları anlamayı, onların duygularını hissetmeyi, yazdıklarında hangi dünyada olduklarını merak ederim. Herzaman olmasada çok zaman doğru tesbit edebildiğimi söyliyebilirim.

Sonuç olarak diyebilirimki ; internet üzerinden kurulan dostluklar gerçek dostluklar kadar sağlam olmaktan çok uzaktadırlar.

Akşamdan dostca biraktığınız “dostunuzun” sabahleyin e-postanızda bulduğunuz bir iletisi dünyanızı sarsabilir. Çünkü bir an kendinizi bir başka “filmde” bulursunuz. Birşey sorma şansınızda kalmamıştır. Yazdığınız iletiye cevap dahi alamazsınız… ve dersiniz kendi kendinize… bu nasıl bir dünya ? ve ceabınızıda kendiniz verirsiniz ; Eh ne yapalım….

Bu bir “SANAL DÜNYA” olur böyle şeyler sanal dünyada.

Fakat insanlara olan güveniniz bir daha sarsılır.

Sanal dünya yoktur…. Sahte dünya vardır ; sahte insanlar vardır , tıpkı bu dünyada olduğu gibi.

İnsan bu Dünyada nasılsa , İnternet dünyasındada aynı insan olmalıdır diye düşünüyorum.

Siz ne dersiniz ???

Mehmet Sungur            06/05/2011

KÜNYENİZE DİKKAT EDİN! / MADDE: 20

Hakkımızdaki bilgiler sadece bize aittir…

Künyen-ize Dikkat edin..!

Gelişen ve her gün Global-leşen Dünyamızda hızlı oluşan bir teknoloji çağını yaşıyoruz. İnanın 25 yıldır bilgisayar ve internet kullanıcısıyım, ben dahi zorlanıyorum. Çünkü bugün aldığınız “yazılıma” bağımlı elektronik eşya, aldığınız an zaten eskimiş. Milyonlarca program yazıcıları yarış halinde program yazıyorlar; her yeni diye önümüze konanları almak sadece yaldızlı reklamlarla bize ürününü impose edenlerin kesesini dolduruyor. Özellikle Bilgisayar dünyası bu konuda bize çok cazip geliyor. Ben; bana  yeterli olduğuna inandığım ürün benim için en “yeni ve en güzelidir” prensiplerimi yıllardır koruyorum….tavsiye ederim.

Bilgisayar artık hayatımızın her dalına girmiştir, onsuz hiç birşey yapmak mümkün değil; bunu varsayım olarak kabul edelim. O halde kendimize sormaktan korkmayalım… Bilgisayar ve onunla bağimlı olan İnternet’i ne kadar bilinçli kullanıyoruz?.

İnternet bizim Dünya’ya açılan; köyümüzün sınırları içersinde kalmayan bir büyük pencere, o halde biz internet ağına girdiğimiz an… 7 milyar insanın karşısına çıkıyoruz; tasavvur edilemeyecek kadar büyük bir insan topluluğu. Bu insanların arasında milyarlarca dürüst İnsan varken, belki bir o kadar da Profosyonel dolandırıcı, hırsız, edepsiz, arsız, soyu sopu belli olmayan insanlar da mevcut. Namus kelimesini hiç duymayanlarda var; para için hiç bir kötülükten kaçınmayan terbiyesizlerde mevcut. Aralarında dikkatsız insanları tuzağa düşürebilmek için özel eğitilmiş kendilerini iyi satabilen “super zekalı” piskopatlarda var… var…var, var…(?) bitmiyorki… başka ne var ?? Adres tüccarları var.

Doğru okudunuz…adres tüccarları var. Bu adres tüccarları için bizim hakkımızda olan bilgiler önemli değer taşıyor; onlara erişebilmek için her türlü (maalesef kanunların gölgesinde) çareye baş vuruyorlar. Avrupa piyasalarında beher adres 0,50 cent olarak alıcı buluyor.

Bu adresler nelerdir; E-Posta, Telefon, cep telefonu, oturduğumuz şehir, kişisel adresimiz, yaşımız, cinsiyetimiz, evli bekar olmamız, tahsil derecemiz, hobilerimiz ve bir çok ilginç taraflarımız. O bir çokların arasında en ilginç olanı ise; banka kartı numaramız tabii bunun yanında.. o bizim her gün çekinmeden Eczanede dahi fotokopisi istenilen (halk dilinde meşhurr kafa kağıtımız) Hüviyet Cüzdanımız var ya… onun numarası. Oh be daha ne kaldı!

… hah, nerdeyse unutacaktım; bazı şer……..sizler kaliteli çekilmiş fotoğraflar için neler yapmıyorlarki.

Kardeşlerim!, bu değerli KÜNYELERİNİZE dikkat edin; onları bilinçsiz olarak İnternet’te yayınlamayın. Kayıt olduğunuz Siteler Sizden 3 bilgiden dah fazla bilgi istiyorsa… tuzun koktuğunu hissedin.

Bu üç bilgi dürüst İnternet Firmalarına yetiyorsa, herkes için yeterli olabilir demektir

1)      E-Posta adresiniz

2)      Kullanıcı adınız (nick)

3)      Şifreniz

Bunların dışındaki bilgileriniz zorunlu olmamalıdır.

Sevgili kardeşlerim, arenızdan biri olarak Sizlerden rica ediyorum!

Künyenize sahip çıkın; onun bekçisi sadece Sizlersiniz…!

Mehmet Sungur

04.03.2011

*********************************************************************************************

Madde 20

2010 TASLAĞI

Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. (Üçüncü cümle mülga: 3/10/2001-4709/5 md.) (Değişik: 3/10/2001-4709/5 md.) Millî güvenlik, kamu düzeni, suç islenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.

Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla islenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.

1982 ANAYASASI

Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. (Üçüncü cümle mülga: 3/10/2001-4709/5 md.) (Değişik: 3/10/2001-4709/5 md.) Millî güvenlik, kamu düzeni, suç islenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.

İnsan Özgür doğar, Özgür yaşar ve Özgür gitmeye hakkı vardır.

Mehmet Sungur