17/04/2013
tarafından Mehmet Nuri Sunguroğlu
Sizler insanlığın birer yüz karasısınız!
Sevgili okurlarım,
Bu günün kadına şiddet haberi Samsun’dan geldi. Karısını döven bir koca, kinini ve hırsını alamadıktan sonra…birde kadının üç dişini kerpetenle çekerek cezalandırmış olduğunu okuduk.
Sonra okuduk ki…bu insanlıktan nasibini almamış olan koca, savcı tarafından serbest bırakılmış. Bu nasıl bir hukuktur?…anlamak mümkün değil!
Dünyada bir daha emsaline rastlanmamış olan fedakarlığıyla bilinen Türk kadınlarının; analığı, eşliği, vatan sevgisi, din sevgisi; dostun da düşmanın da takdir ve kıskançlıkla bildiği üstün vasıflarıdır. Üstün vasıflarıdır diyoruz; çünkü: Hiçbir millet, Türk milletinin çıkardığı gibi yüksek karakterli kadınları yetiştirmemiştir.
İşgal altındaki Vatan savunmasından, tarlasındaki kazmasına kadar görev almıştır Türk kadını.
Bebeğinin üzerinden örtüsünü alıp mermiye sarmıştır, cepheye giden kağnı arabasına “öküz” olmuştur Türk kadını.
Gurbete giden kocasının, askere giden oğlunun boşluğunu, kimseye şikayet etmemiştir; yokluğunu kimseye hissettirmemiş tir Türk kadını.
Türk kadını eşine sadıklığıyla, bir iffet anıtının silueti değil, anıtın kendisidir.
Çocuğuna verdiği sütünü emzirirken göğüslerinin bozulacağını düşünmeyen bir annedir Türk kadını.
Gel gör ki; bu acımasız dünyada en çok ağlatılan yine de Türk kadınıdır. Dövülür, sövülür, kapıya atılırken kendisine bir bohçadan fazla bir şey çok görülür.
Dayağı yediğinde, Polise gider öğüt alır. Savcıya gider; “ne yaptın da kocan seni dövdü ” ilk soru olur.
Irzına geçilir, “rızasıyla” oldu diyenler daha inandırıcı olur hakimin karşısında.
Kimse sormaz ki…henüz 13-15 yaşlarındaki çocuğun rızası bir savunma delili olabilir mi?…diye!
Kimse sormaz ki; yirmi yıllık, otuz yıllık ev kadınının hatası ne olabilir ki? Dayaktan sonra bir de kerpetenle dişleri çekilerek cezalandırılmasının sebebi ne olabilir?…diye!
Kimse sormaz ki; hiç bir vasfı olmasa dahi(?)… Allah’ın yarattığı bir insana bu kadar zulüm yapılır mı?…diye!
Döverler Türk kadınını, söverler Türk kadınına…eğitimlisine de, cahiline de. Cahili bağımlıdır, eğitimlisi mahallede kimse duymasın diye sesini çıkarmaz
Çünkü:
Biliyordur Türk kadını; bilenler de duyanlar da onun arkasında olup destek vermeyeceğini!
Biliyordur Türk kadını; yalnızlığının, dul kalmışlığının faturasını daha da yüksek ödeyeceğini!
Döverler Türk kadınını, söverler Türk kadınına…eğitimlisi de cahili de yapar bu yobazlığı.
Cahili cehaletten, eğitimlisi yobazlık ve hokkabazlıktan.
Kimisi şeriatı kalkan yapar, kimisi içtiği içkiyi taşıyamayacak kadar ahlak duvarlarını aştığından!
İnsanlar vardır, atılırlar ortaya.
Destek çıkmak isterler; vicdanlarının emrettiği sesin emrettiğini dinlerler. Gel kardeşim der. Tutar kolundan. Götürür kanun mercilerine, şikayet edeceksin der! İkna olur Türk kadını!
Götürürler savcının karşısına. Ama gel gör ki, yolda pişman olmuştur Türk kadını!
Karakolda, savcıda inkar eder başına gelenleri…!
İnek vurdu der!
Dolaba çarptım der!
Merdivenden düştüm der!
Rızam vardı der!
Sormazlar Türk kadınına:
İnek nasıl vurdu da kulağının zarı patladı?
Dolaba nasıl çarptın da gözünün tam içi morardı?
Merdivenden nasıl düştün de, dişlerinin üçü birden kırılmadan çekildi?
Otuz kişiye nasıl rıza gösterdin de, ırzına geçtiler?…diye
Savcı “çaresizdir”.(?) İfadelere dayanarak “eli kolu bağlıdır.”
Savcıya da kimse sormaz neden salıverdin?…diye!
Ve…
Salıverilirler memleketin İneklerini, dolaplarını, merdivenlerini, rızacılarını birer birer…ta ki bir daha ki öküzlerin ahırdan çıkmasına kadar!
Saygılarımla, selamlarımla…sevgiyle kalın!
Mehmet Nuri Sungur
SON YORUMLAR