27/12/2012
tarafından Mehmet Nuri Sunguroğlu
Mehmet SUNGUR
KORKU
Evrensel bir duygu olan korku; toplumların her kesimi için geçerli olması, adalet duygularımızın tesellisi olabilir mi bilinmez ama bilinen bir gerçek var sa; korkusuz olarak kimsenin yaşamadığıdır. Fakirin ekmek kavgası korkusu, zenginin yaşam korkusundan daha yumuşak olsa da; mazlumun adaletsizlik korkusunun toplumun vicdanında açtığı yara, güçlünün yüz karasıdır!
İçimizde sakladığımız garip bir duygudur korku. Bir sır gibi sakladığımız bu duyguyu açığa vurmaktan sakınırız. Eşimize dostumuza, hatta kendimizden dahi saklamak istediğimiz bu sır; bizleri hayat boyu bırakmayacak olan bir duygudur.
Bilimsel kavramların, felsefe düşünürlerinin tariflerinden çok daha farklıdır korku duygusu.
Hayatımızda bizlere sadık olarak refakat eden, kendine özgü bir duygu kavramıdır korku.
Korku; ne senindir, ne de benim; toplumların ortak yanlarının beraberliğidir.
Doğumla başlayan bu duyguyu, ilk yıllarda bizleri koruyan anne ve babalarımız sayesinde fazla hissetmesek te, en geç okula başladığımızda, bu duygunun bize eşlik ettiğini açıkça hissetmeye başlarız.
Okul hayatımıza başlamakla üstlendiğimiz kişisel sorumluluk, yaşantımızda bazı değişikliklerle beraber; sorumluluk duygusunun eşliğinde, korku duygularını da beraberinde getirdiğini anlamakta zorluk çekmeyiz.
Artık topluma karışmanın zamanı gelmiştir. Mahallede üç beş arkadaşla oynadığımız günler geride kalmıştır. Daha kalabalık bir kitle ve bir rekabet yarışının içerisinde olduğumuz günler başlamıştır.
Gerek sınıf çalışmalarında, gerekse ev ödevlerimizde aklımızdan çıkmayacaktır korku duygusu. Okul imtihanlarında alacak olduğumuz notlar; iyisiyle kötüsüyle hayatımızı etkileyecektir. Başarılı olmak, ya da olmamak korkusu bize refakat edecektir.
Erkekler için okul sonrasında başlayan askerlik görevi ise daha da fazla sorumluluğu beraberinde getirdiği için, içimizdeki korku duygularının, daha da büyüdüğünü anlamakta zorluk çekmeyeceğiz.
Daha sonra başlayan meslek hayatı, beraberinde daha da farklı sorumlulukların olduğu bir zaman dilimi olması nedeniyle; korkuyu da beraberinde getirecektir. Güçlü bir rekabet dünyasında başarısızlığa uğramanın korkusu ve beraberinde getirdiği „başarılı olmak mecburiyeti“ bizleri hiç bir zaman bırakmayacaktır.
Kadınlar için askerlik korkusu olmasa da; başlayan meslek hayatlarında, aile içindeki sorumluluklarının ağırlığının altındaki korkuyu kendine özgü olan etkenleriyle yaşayacakları bir gerçektir.
Evlenip bir aile kurmanın mutluluğu getirdiği yükümlülüklerin eşliğinde belki de korkularımızın arasında farkında olmadığımız korku duygularıdır.
Gençliğin „turbo“ yılları yavaşça normale dönmeye başladığında; hastalık ve yaşlılık korkuları da yakamızı bırakmayacaktır.
Geleceğin korkusunu, geçmişten daha fazla hissettiğimiz bu yıllar; yaşam kalitemizi de etkileyerek, korku duygularımızı kimseye hissettirmeden içimizde saklı tutmaya çalışacağımız günlerdir.
Bu listeye daha birçok kavramlar eklenebilir. Ne var ki; bunlar yaşamın „standart olan korku duygularıdır“ Yaşamın getirdiği sorumlulukların beraberindeki ekleridir.
Bu korku duygularının tehlikeli olduğu asıl zamanlar; „standart korkuların“ dışında olan korkulardır.
Özellikle savaş bölgelerinde yaşanan korkulu günler; ölüm kalım mücadelesi, çocuğunu kaybetmek korkusu, anne, baba, akrabaların kaybolması ve daha birçok dehşetin ve savaşların beraberinde getirdiği korkulu günler, insanlığın asıl korkulu rüyasıdır.
İstila altında olan ülkelerde; namusa ve ırza tecavüz ise, korkunun zirvesini oluşturan kavramlardır.
Ülkemiz doğrultusunda düşündüğümüzde:
Kurtuluş savaşından beri savaş korkusu yaşamayan bir millet olmamız ne yazık ki korkusuz yaşadığımız günler olmamıştır.
Dünyada benzeri olmayan bir mücadelenin arkasından kurulan yeni devletimizin yeniden kurumlaşmak ve dünya milletleri arasında yer alabilmek mücadelesi kısa zamanda, yerini iç kavgalara, kısır çekişmelere bırakmış olması; beraberinde getirdiği darbeler siyasi korkularımızın özünü oluşturması milletimiz için büyük bir talihsizliktir.
Toplumun bir başka korkusu ise; özgürlüklerin sınırlanmasıdır. Kişisel vicdan hürriyetinin sınırlandığı ülkelerde; diktatörlük uzak değildir. Sistemin adı ne olursa olsun, eğer içeriğinde olduğu gibi işlemiyorsa, bir şeylerin yanlış olduğu aşikardır.
Yasama, yürütme ve yargının yanında olan dördüncü kuvvet olarak bilinen basın ve söz, fikir özgürlüğü, milletlerin bağımsızlığının garantisidir.
Bu dördüncü kuvvet; kendiliğinden susarsa; ya da susturulursa; korkunun karanlığa saklanıp, sessizliğinin baykuş seslerine döndüğü anlar başlamış demektir.
Bu sessizliğin beraberinde getirdiği tehlike ise; yargının adaletli çalışmasına yardımcı olmaktan öteye, yanlış ve haksız kararların verileceğinin ilk habercisidir.
Bu demektir ki:
Yargının adaletli çalışmadığı bir ülkede; korkusuz yaşamak da mümkün değildir.
Bunlardan daha da önemli olan beşinci kuvvet ise: Toleranstır. Karşılıklı saygı ve sevgidir. Günlük hayatımızda ve genel olarak tolerans bir düşünce ile yaşamak daha da korkusuz olan bir yaşam düzenidir. Tabii ki tolerans öğrenilmeden yaşanmaz, yaşatılamaz. Toplumda „ötekiler“ kavramını oluşturan sosyal toplum baskısı; günlük yaşamı çekilmez hale getiren bir başka korkulu rüyadır.
İnsanların özel yaşamına karışmak, arkalarından yalan yanlış dedikodu yapmak ise; ne inançla, ne de insanlık düşüncesiyle bağdaşabilir.
Evet, korku!
Evrensel bir duygu olan korku; toplumların her kesimi için geçerli olması, adalet duygularımızın tesellisi olabilir mi bilinmez ama bilinen bir gerçek var sa; korkusuz olarak kimsenin yaşamadığıdır. Fakirin ekmek kavgası korkusu, zenginin yaşam korkusundan daha yumuşak olsa da; mazlumun adaletsizlik korkusunun toplumun vicdanında açtığı yara, güçlünün yüz karasıdır!
Eskilerimiz haklı söylemişler: Korkulu rüya görmekten se; uyanık kalmak daha iyidir! …diye.
Hayatımızda bu kadar yer edinmiş olan korku duygularına ihtiyacımızın olduğu da inkar edilemez.
Çünkü korku, aynı zamanda başarıya ulaşmanın, tehlikeleri sezebilmenin ve önlem alabilmenin ilk habercilerindendir.
Korkarak yaşamak değil; korkuyla angaje olarak yaşamak, korkulacaklara önceden tedbir almak; özgür ve korkusuz yaşamanın garantisidir…
Korkusuz bir yaşam dileğiyle…
Sevgiyle kalın!
Mehmet Nuri Sunguroğlu
SON YORUMLAR