SOFU-ZADE FEYZULLAH EFENDİNİN KIZI, MUSTAFA KEMAL’İN ANNESİ MOLLA ZÜBEYDE HANIM

Vefatının 95 Yıl dönümünde saygıyla, hürmetle…

Onlar Rumeli’ne Anadolu Selçuklu Devletinin yüreği olan Konya’dan gelmişlerdi. 
Osmanlı gelenekleri dâhilinde fetih edilen yerlerin Türk boyuyla şenlenmesi için Anadolu’dan Rumeli’ye gönderilen Türklerdi onlar.
Fatih Sultan Mehmet 1466 yılında Karamanoğullarını ortadan kaldırdıktan sonra, Konya’nın Türkmenlerini Rumeli diyarına göndermişti. Aralarında Sofu-zade Feyzullah Efendinin de dedeleri vardı. Öz ve öz Türkmen olan bu aileye Konya’dan geldikleri için de „Konyarlar“ derlerdi.
İşte Mustafa Kemal’in annesi Zübeyde Hanım bu aileden Sofu-zade Feyzullah Efendinin kızıdır. Medrese eğitiminde başarılı olan Zübeyde hanımın Molla Zübeyde olması da bu başarısından dolayı kendisine verilmiştir.

Hikâye uzun, çok uzun. Kısa olan tarafı ise bu konuda neden yeteri kadar yazılmadığıdır?

Çok daha acı olanı ise; her türlü ahlak ve insanlıktan yoksun kalmış, elinde tespih ile dolaşan karakter-sizlerin bu memlekette Zübeyde hanım hakkında akla gelmeyecek kadar yalan ve çarpıtmayla adileşmiş yazılar yazmalarına göz yumulmasıdır!
Evet… Dediğim gibi, hikâye çok uzun.
Atatürk’ün annesi merhum Zübeyde hanıma 94. vefatı yılında Allah’tan sonsuz rahmetler diliyorum. Mekânın cennet olsun büyük kadın!

Yetiştirdiğin evlat, dünyanın gelmiş geçmiş en karakterli insanı olması nedeniyle, gittiğimiz her yerde alnımız açık olarak dolaşmaktayız.

Mehmet Nuri Sunguroğlu
14.01.2018

ÖZLÜYORUZ PAŞAM, ÖZLÜYORUZ İŞTE.

ÖZLÜYORUZ PAŞAM, ÖZLÜYORUZ İŞTE…
[…] …işte bu hal ve ahval içinde biz yine de buradayız…:
Aramızdan erken ayrılışının ezikliğini hissederken Senin ufkunu, yol göstericiliğini, milletine her zaman güvenmeni, senin onurunu özlüyor; üzülmüyor, yorulmuyor, sabırla tekrar uğraşıyor, tekrar dan anlatıyoruz Paşam!

Vatanın için, Milletin için verdiğin emeği, yaptığın fedakarlığı, bizleri hep bir araya getirmeye çalışmanı, ulus bir millet olmamızı isteyişini özlüyoruz Paşam!

Her kelimeni dikkatle seçişini, kim olursa olsun karşındakine gösterdiğin saygıyı, sözlere yüklediğin anlamın derinliğini özlüyoruz Paşam!

Bağımsız karakterini, barışa hasretini, gerektiğinde çizmelerini çekip savaşa hazır olma kararlılığını özlüyoruz Paşam!

Kendi kendini tekrar tekrar eğitmeni, bilenlerle tartışmadan karar vermeyişini özlüyoruz Paşam!

En hakiki mürşit ilimdir diyen sesini, bilim adamlarına verdiğin desteği, sanata, edebiyata, dil ve tarihimize gösterdiğin duyarlılığı özlüyoruz Paşam!

Davet edilmeden hiç bir uluslararası kuruluşa yüz vermeyişini, dış seyahatlere gitmeden bütün kralların seni ziyarete gelişini, özlüyoruz Paşam!

Uzak görüşlülüğünü, çocuklara olan sevgini, gençliğe güvenini, geleceğe olan inancını özledik, özlüyoruz Paşam!

Ordumuzun her bir neferi yemek yemeden, yemeğe başlamayışını özlüyoruz Paşam!

Bizim Çocuklarımızın Yemen ellerinde ne işi vardı deyişini; çocuklarımızı kuru çöllerde bozuk paralar gibi harcadık diyerek hayıflanışını özlüyoruz Paşam!

Yemen türküsüyle hüzünlü bakışlarını, Milletine uşaklığı yakıştıramadığını, Türk Milleti zekidir, çalışkandır söylevini özlüyoruz Paşam!

Özlüyoruz işte…

Mekanın cennet olsun Paşam!

Seni sevmeyenlerede hakkını helal et Paşam… zira onlar ne yaptığını bilmiyorlar!

M.N.Sunguroğlu
10 Kasım 2017

CUMHURİYET AYINDA, CUMHURİYET BAYRAMINA DOĞRU

[Bizim Cumhuriyetimiz başkalarının Cumhuriyetine benzemez!]
Bizim Cumhuriyetimiz; esaret altına alınmak istenilen bir milletin; zincire vurulmak istenilen ruhunun şahlanışından doğmuştur!

Bizim Cumhuriyetimiz; başkalarının cumhuriyetlerine hiç benzemez. Ne var ki; biz onun asıl ruhunu anlatamamışız, anlayamamışız.
Bizim Cumhuriyetimizi sadece bir idare sistemi olduğunu düşünenler olsa da; bizim Cumhuriyetimiz “sadece bir idare sistemi değildir, biraz daha fazladır!”
Bizim Cumhuriyetimizin ruhundaki değerler batı düşüncesine benzemez, istilacı değildir. Orta doğu, Orta Asya, Kafkaslar, Uzak Doğu, Afrika, Güney Amerika düşüncesiyle bağlılığı yoktur; esareti kabul edemeyen bir milletin eseridir!
Bizim Cumhuriyetimiz iç savaşın sonunda parçalanarak kurulmamıştır. Parçalamak isteyenlere karşı verilen mücadelenin sonunda bileğinin hakkıyla kazanılmıştır.
Bizim Cumhuriyetimiz; biat ve kapı kulu sistemine son vererek, özgür düşünebilen, eşit hak ve hukukun yolunu açan bir Cumhuriyettir.
Bizim Cumhuriyetimiz; Almanlar gibi, dünyayı istila etmeye kalkan bir milletin kafasına vurularak: ”Al sana yeni bir idare sistemi, ülkeni bu sistemle idare et“ diye; batı Almanya’ya verilen emperyalist bir Cumhuriyet değildir.
Bizim Cumhuriyetimiz; Sovyetler birliğinin doğu Almanya’ya sunduğu komünist bir sistem paketi olarak önümüze konulmamıştır.
Bizim Cumhuriyetimiz; esaret altına alınmak istenilen bir milletin; zincire vurulmak istenilen ruhunun şahlanışından doğmuştur.
Bizim Cumhuriyetimiz; „Hürriyet benim karakterimdir“ diyen; bir yüz Yılın liderliğini hala elinde tutan; bin yılın adamı olarak seçilen; ölümünde arkasından sadece dostlarının değil, düşmanlarının da ağladığı bir dehanın önderliğinde ve onun dehasal fikirlerine uyan arkadaşları ve Türk milleti tarafından kurulmuştur.
Bizim Cumhuriyetimiz; cephelerde binlerce şehit vererek namusuna el dokundurmayan bir milletin mirasıdır.
Bizim Cumhuriyetimiz; çocuğunun üzerinden örtüyü alarak; cepheye taşıdığı mermiyi örten kadınlarımızın kurduğu Cumhuriyettir.
Bizim Cumhuriyetimiz, bizim Cumhuriyetimizdir, üzerinde onunla yaşayanların dışında hiç bir başkalarının emeği yoktur, hakkı da yoktur; ve hiç bir zamanda olmayacaktır; çünkü; biz onun bekçisiyiz!

Mehmet Nuri Sunguroğlu
22.10.2017

 

MEMLEKET İSTERİM BEN!

[Haydi, hep hayırlara koşun, yarışın! Nerede olsanız Allah hepinizi bir araya getirir. 2/148]
ÜTOPYA MI, DİSTOPYA MI… BELKİ DE EUTOPYA, KİM BİLİR!
Memleket isterim ben!
Toplumu ipoteğe alınmayan, düşüncelerine zincir vurulmayan, ne konuştuğunu sorumluca bilen, hür ve özgürce korkudan uzak yaşayan insanların yaşadığı memleket istiyorum!
Memleket isterim ben!
Mahalle baskısı olmayan, fesatçıları kol gezmeyen, yoksula tekme vurmayan, zengine yalakalık yapmayan, vergisini kaçırmayan, zekatın da sadakasında cimri olmayan insanların yaşadığı bir memleket istiyorum!
Memleket isterim ben!
Allah’ın beğenerek yarattığı insanları; dini, dili, rengi farklı olduğu için onları beğenmeyen, dışlayacak kadar kibre bürünmüş insanların kendilerini sorgulayacak kadar zeka testinde sınıfta kalmamış olduğu bir memleket istiyorum!
Memleket isterim ben!
Hakime, savcıya, karakola giderken, özellikle yargılanırken; “torpilim yok, ne yaparım ben” diye düşünmeyenlerin yaşadığı memleket istiyorum!
Çok şey mi istiyoruz ya…!

„Hayal ettiğimiz ideallerimiz“ (ütopya) vardır. Onların asla „olmayacağını“ (distopya) düşünmek bizleri engelleyen unsurlar olup, kendimize vurduğumuz zincirlerdir. Bunu bildiğimiz halde onları söylemekten, hayal etmekten kaçınmayalım. Zira ne hayaller vardır ki, karamsar düşüncelerin olmazlığını „olura“ (eutopya) döndürerek dünyayı değiştirmiş, insanlığa yeni bir dünyanın ufuklarını açmıştır.
Allah’ın gücünde şüphe mi edelim de, hayallerimize zincir vuralım!

2/148: „Herkesin yöneldiği bir yön vardır. Haydi, hep hayırlara koşun, yarışın! Nerede olsanız Allah hepinizi bir araya getirir. Şüphesiz, Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.“ // Bakara Suresi, 148. Ayet.
O halde niye duruyoruz ki? Haydin, hep beraber hayırlara koşalım!

M.N.Sunguroğlu
17.10.2017

 

BAŞKA MİLLETLERİN EĞİTİM SİSTEMİNDEN FAYDALANMAK GÜNAH MIDIR?

Eğitim; „Bireysel ve toplumsal olarak insanlar için var olmanın ve yarınlara kalabilmenin doyurucu aracı değil, ön koşulu ve olmazsa olmazı dır.“ Bunu bir kenara not edelim!

Eğitimi araç olarak kullanmanın tek amacı; bireyi kendisine ve topluma faydalı bir insan olarak yetiştirmektir.
Gelişen ve genişlerken küçülen dünyamızda insan farklılıklarının olduğu kadar, sorunlarımızında farklılıkları olduğunu hepimiz biliyoruz.
Günümüzde sorunlar Kıtalardan bölgelere aksederken, gelecekte bu sorunların çözümü için güçlü beyinlere muhtacız.
Adına Milli Eğitim dediğimiz eğitim düzenimizi koruyarak, evrensel eğitimi de genel eğitim sistemimize entegre etmek, „başka milletlerin hayranı olduğumuz anlamına gelir“ düşüncesini üzerimizden atmak zorundayız.

Haberleşmenin duman ile yapıldığı çağlardan beri dünya milletleri seyyahlar aracılığıyla başka milletlerin eğitim sistemlerini, yargılama metotlarını, hukukta muhakeme etmek prensiplerini, sosyal düzenini, kendi ülkelerine taşımaktan sakınmamış olup, kendi toplumları için gerekli ve faydalı olanını filtre yaparak üstlenmişlerdir. Bunu yaparken hiç bir millet; „din elden gitti“ diye feryadı-figana düşmemiştir.

Tarihin tozlu sayfalarına baktığımızda bunun bir çok örneğini görmek mümkündür.
Yunan eğitimcilerinden Xenoplaen, İran’a gitmiş ve oradaki eğitimin Yunanlılarınkinden farklı taraflarını görmüş ve kendi ülkesine döndüğünde bunları yazıp anlatmış, iyi yönlerinin Yunanistan’da da uygulanmasını istemiştir.
Ülkemizde isminden çok söz edilen ama, „kafir“ olduğu için bir çok kesimden ret edilen Platon; Yunan eğitim sisteminin bozukluklarını eleştirirken, özellikle Isparta’dan (Sparta) esinlenerek “Devlet” adlı eserini meydana getirmiş olması bir tesadüfün eseri değilidir.
Yunan eğitim sisteminin Roma’yı etkilemesinde, Yunanlıların adeta çok iyi bir öğrencisi olan Romalı düşünürlerin önemli payı olduğunu kim nasıl inkar edebilir.

Orta çağda İslam eğitim sisteminin, özellikle medreselerin Avrupa üniversitelerine nasıl örneklik ettiğini; ve bunda seyyahların, tüccarların ve bilgin din adamlarının payını kim inkar edebilecek cür’eti gösterebilir ki.
İslam eğitim düzenini Üniversitelerine öğrenim malzemesi olarak alan Avrupalıların Müslüman olmaktan korkmadıklarını; ve olmadıklarını kim nasıl izah ederek, „biz onlarınkini alırsak kafir oluruz“ diye içeriği boş olan, bilimsel hiç bir açıklaması olmayan itirazlarla karşımıza çıkmaktadırlar.

17. asrın metot çağında Wolfgang Ratke’nin henüz Prenslikler ülkesi olan Almanya’nın eğitim sistemi üzerinde yaptığı değişiklikler ile Almanya’da nasıl çeşitli okul reformları yapmakla görevlendirildiği; yine bir Alman olan J.A.Komenski’nin İngiltere’de, İsveç’te, Macaristan’da davetli olarak okul reform planları yapıp uyguladığını; Fransız D.Diderot’un 18. asırda Rus hükümeti için bir reform planı hazırladığını; G.E.Lessing’in Hollanda, İngiltere ve Fransa’ya eğitim seyahati yaptığı ve bu seyahatlerinden önemli bilgiler edinerek kendi ülkesine taşıdığını hangi eğitimci göz ardı edebilir.

Başlıkta vurguladığım gibi; „Başka milletlerin eğitim düzeninden, sisteminden faydalanmak günah mıdır? Değildir!
Bunu diyenler asıl günahı işleyerek çocuklarımızın geleceğini karartmaya gayret gösterdikleri için vebal altındadır. „Vebal altına girmenin bu dünyada faydası olsa da, öteki dünyada cezası Kur’anı Kerim’de yazıyor!
Saygıyla.
M.N.Sunguroğlu
16.10.2017

 

BU VEBAL AĞIRDIR, ALTINDAN KALKAMAZSINIZ!

[İtiraf etseniz de bir şey değişmez.]
Tüm çocuklarımızın üniversite okuyacak diye bir mecburiyeti yoktur. Bu ülkeye mesleğini öğrenmiş zanaatkar insanlar lazım. Ama siz eğitimciler; çocuklarımızı 4+4+4 ile üniversite okumaya mecbur ettiniz.
Okuyamayacak olan çocuklarımızın meslek öğrenmek yaşını göz önüne almadan kararlar verdiniz. 18 yaşında bir çocuğu çırak diye kim alır yanına diye düşünmediniz. İki yıl sonra askere gidecekleri aklınıza bile gelmedi.
Çocuklarımızı ya okursun, ya okursun-a mecbur ettiniz. Okuyamayacak olanları meslek öğrenemeden düz işçi olarak topluma katılacağının hesabını yapmadınız.
İlk okul diploması vermiyorsanız, en azından 8 yıl sonra orta okul diploması verin de, çocuklarımızın 3 yılını daha harcamayın!
Aklıma gelmişken:
Üniversite okuyan çocuklarımızın işsiz sayısı Türk ordusu kadar büyüdü. Bırakın artık evrensel eğitimi dışlayarak çocuklarımızı kafanıza göre eğitmeyi!
Kendiniz yaptınız kendiniz beğenmiyorsunuz ama; bu arada ne oluyorsa çocuklarımıza oluyor!
Bu vebal ağırdır, altından kalkamazsınız! Mahşer günü çocuklarımız yakanıza yapışacaklar!

M.N.Sunguroğlu
02.10.2017

İSPANYA’NIN REFERANDUM SANCILARI

İspanyanın referandum sancıları üzerine kısa bir yorum.

Mehmet Nuri Sunguroğlu 01.10.2017

Mahkeme kararlarına rağmen bağımsızlığını ilan etmek için referanduma giden Katalanlara karşı merkezi İspanyol hükumetinin şiddetle cevap vermesi İspanya’yı karıştırdı.

Bir tarafta hukuk devletini korumak zorunda olan İspanya hükumeti, öteki tarafta Katalan halkına verdikleri sözü tutmak için mahkeme kararlarını dahi dinlemeyen Katalan bölgesi yönetimi.

500 kadar yaralının bildirildiği çatışmanın sonu nereye varır bilinmez ama; her iki taraf da kendisini haklı olarak gördüğü süre kırılan porselenleri yeniden tamir etmek hiçte kolay olmayacak.

Avrupa Birliğinin meseleye nasıl bakacağı ise hiçte kolay olmayacak olup, İspanya hükumetini desteklemek zorunda olacağını düşünüyorum. Zira Katalonların bağımsızlığını ilan etmesi, Balkanlara yada Baltık halklarının durumuna hiçte benzemiyor.

Tam bağımsızlığına kavuşacak olan Katalonlar Avrupa’da başka ülkelere de örnek olabileceği tehlikesi Avrupa Birliğini düşünmeye zorlayacak ve hiçte kolay olmayacaktır.

M.N.Sunduroğlu

01.10.2017

 

 

 

KURBAN BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN

KURBAN BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN!

Selam olsun tüm İslam dünyasına!

Selam olsun tüm darda kalanlara;

Kafkaslara, Bosna’ya, Filistin’e selam olsun! 

Selam olsun Kerkük’e Doğu Türkistan’a!

Selam olsun acı haberlerini duyduğumuz Arakan Müslümanlarına!

Selam olsun gönüllere!

Selam olsun insanlara, insanlığa!

Kurban bayramınız mübarek olsun!

YIKAMADIĞIMIZ, AŞAMADIĞIMIZ DUVARLARIMIZ VAR

Duvarlarımız var!

Aşılamayacak kadar yüksek örülmüş duvarlarımız var!
Günlük yaşamdan tutun da, geleceğimize dahi gölge olmuş duvarlarımız var; aynen geçmişten günümüze kalmış olan duvarlar kadar, geleceğimiz için de inşa ettiğimiz duvarlarımız var. Bentleri sağlam, ruhları soğuk, görüş mesafemizi engelleyen duvarlarımız var.
Yoksulun fakirin arasında kocaman duvarlarımız var.
Farklı inanç dünyasına inanmışların arasında kin ve nefret ile örülmüş duvarlarımız var.
Aynı inanç dünyasında, farklı mezhepler ile aynı yüce makama inanan insanların arasında, çelikten örülmüş duvarlarımız var.
Aynı yurdu paylaşan, iç içe kaynamış, homojen olmuş bir milletin beyinlerinde çözülemeyecek sorunlarla örülmüş duvarlarımız var.
Kişiyi sosyal yaşam için hazırlamakta, verdiğimiz eğitimde yaşadığımız sıkıntılarımızla geleceğin duvarlarını ördüğümüzün farkında değiliz.
Kişiyi kendisi ve ülkesi için hazırlamakta verdiğimiz öğrenim ve bilimde, sorunlarımızın her biri gelecekteki duvarların taşları olduğunun bilincinden yoksun olmamız, ne kadar da büyük bir talihsizliktir.
Sanayide istihdam yaratamayışımız aşılacak duvarların en zırhlısı olduğunu kavramakta zorluk yaşıyoruz.
Sanayileşme merakımız uğruna, Anadolu topraklarının o güzelim verimli ovalarını ihmal etmemiz, gelecek nesillere bırakacağımız en kalın duvarlardan birisi olduğunu ne zaman anlayacağız.

Var…duvarlarımız var. O kadar çok duvarlarımız var ki; burada bir duvara sığmayacak kadar çok ve kalın duvarlarımız var.
Sevgisizlik, saygısızlık duvarlarımız var.
Ötekilerin duvarları var.
Berikilerin duvarları var.
Beyinlerimizde kazılı duvarlar var.
Bizi bizden ayıran, çimentosu bolca katılmış olan beton beyinlerin ördüğü duvarlarımız var!
Berlin duvarından çok daha kalın, çok daha acımasız olarak, tarih boyunca yüreklerimize oturtulmuş, ön yargılı, acımasız, ruhu soğuk, gölgesi gözümüze perde olmuş duvarlarımız var.
…ve her gün örülmeye devam edilen duvarlarımız var.

Yıkılacak duvarlarımız var…!
…yıkılacak duvarlarımız var vesselam!!

Mehmet Nuri Sunguroğlu

28 Ağustos 2017

YERİM BEN SİZİN METAL YORGUNLUĞUNUZU!

„Ne koydun avucuma ki, ne süreyim yüzüne!“

Başbakan Binali Yıldırım üç gün önce sosyal medya dilinin perişan halinden bahsetti. Bozulmanın “çürüme” haline geldiğini, bu yeni dilin Türkçe’den ziyade “nevzuhur (yeni zuhur etmiş) bir kuş dilini andırdığını” ve buna “dur deme zamanının geldiğini” söyledi.

Buraya kadar güzel Sn. Başbakanım!

Peki…; son günlerde siyasilerden yazarlara kadar, hatta edebiyatçılarımız da dahil olmak üzere halkın dilinde dolaşan „metal yorgunluğu“ da neyin nesi dir?

Sözüm ona Batı terimlerinden aldığınız bu bozma dil; „metal yorgunluğu değildir, mental yorgunluktur. Yani; „zihinsel yorgunluktur“!

Metal yorgunluğu; adı üstünde zaten; bir metal eşyanın yada kullanım için üretilmiş araç ve gereçler için kullanılabilir; ama, insan için kullanılması ifade edilmek istenilenin tabiatına aykırıdır.

Dönelim insan için kullanacağımız yorgunluğun çeşitlerine.

Genel olarak „zihinsel yorgunluk“ diyebileceğimiz gibi, makam yorgunluğu, görev yorgunluğu da diyebiliriz. Bir örnek verecek olur isek: „Adam masada mühür basmaktan yorulmuş görünüyor.“ …ve buna benzer.

Sn. Başbakanım!

Şimdi söyleyin bakalım dilimizi kimler nasıl bozuyor?

Vatandaşın Türk dilini iyi kullanmadığını da hepimiz biliyoruz Sn. Başbakanım. Ne var ki; eskilerimizinm dediği gibi: „Ne koydun avucuma ki, ne süreyim yüzüne!“

Saygıyla

M.N.Sunguroğlu

18.08.2017