SOFU-ZADE FEYZULLAH EFENDİNİN KIZI, MUSTAFA KEMAL’İN ANNESİ MOLLA ZÜBEYDE HANIM

Vefatının 95 Yıl dönümünde saygıyla, hürmetle…

Onlar Rumeli’ne Anadolu Selçuklu Devletinin yüreği olan Konya’dan gelmişlerdi. 
Osmanlı gelenekleri dâhilinde fetih edilen yerlerin Türk boyuyla şenlenmesi için Anadolu’dan Rumeli’ye gönderilen Türklerdi onlar.
Fatih Sultan Mehmet 1466 yılında Karamanoğullarını ortadan kaldırdıktan sonra, Konya’nın Türkmenlerini Rumeli diyarına göndermişti. Aralarında Sofu-zade Feyzullah Efendinin de dedeleri vardı. Öz ve öz Türkmen olan bu aileye Konya’dan geldikleri için de „Konyarlar“ derlerdi.
İşte Mustafa Kemal’in annesi Zübeyde Hanım bu aileden Sofu-zade Feyzullah Efendinin kızıdır. Medrese eğitiminde başarılı olan Zübeyde hanımın Molla Zübeyde olması da bu başarısından dolayı kendisine verilmiştir.

Hikâye uzun, çok uzun. Kısa olan tarafı ise bu konuda neden yeteri kadar yazılmadığıdır?

Çok daha acı olanı ise; her türlü ahlak ve insanlıktan yoksun kalmış, elinde tespih ile dolaşan karakter-sizlerin bu memlekette Zübeyde hanım hakkında akla gelmeyecek kadar yalan ve çarpıtmayla adileşmiş yazılar yazmalarına göz yumulmasıdır!
Evet… Dediğim gibi, hikâye çok uzun.
Atatürk’ün annesi merhum Zübeyde hanıma 94. vefatı yılında Allah’tan sonsuz rahmetler diliyorum. Mekânın cennet olsun büyük kadın!

Yetiştirdiğin evlat, dünyanın gelmiş geçmiş en karakterli insanı olması nedeniyle, gittiğimiz her yerde alnımız açık olarak dolaşmaktayız.

Mehmet Nuri Sunguroğlu
14.01.2018

ÖZLÜYORUZ PAŞAM, ÖZLÜYORUZ İŞTE.

ÖZLÜYORUZ PAŞAM, ÖZLÜYORUZ İŞTE…
[…] …işte bu hal ve ahval içinde biz yine de buradayız…:
Aramızdan erken ayrılışının ezikliğini hissederken Senin ufkunu, yol göstericiliğini, milletine her zaman güvenmeni, senin onurunu özlüyor; üzülmüyor, yorulmuyor, sabırla tekrar uğraşıyor, tekrar dan anlatıyoruz Paşam!

Vatanın için, Milletin için verdiğin emeği, yaptığın fedakarlığı, bizleri hep bir araya getirmeye çalışmanı, ulus bir millet olmamızı isteyişini özlüyoruz Paşam!

Her kelimeni dikkatle seçişini, kim olursa olsun karşındakine gösterdiğin saygıyı, sözlere yüklediğin anlamın derinliğini özlüyoruz Paşam!

Bağımsız karakterini, barışa hasretini, gerektiğinde çizmelerini çekip savaşa hazır olma kararlılığını özlüyoruz Paşam!

Kendi kendini tekrar tekrar eğitmeni, bilenlerle tartışmadan karar vermeyişini özlüyoruz Paşam!

En hakiki mürşit ilimdir diyen sesini, bilim adamlarına verdiğin desteği, sanata, edebiyata, dil ve tarihimize gösterdiğin duyarlılığı özlüyoruz Paşam!

Davet edilmeden hiç bir uluslararası kuruluşa yüz vermeyişini, dış seyahatlere gitmeden bütün kralların seni ziyarete gelişini, özlüyoruz Paşam!

Uzak görüşlülüğünü, çocuklara olan sevgini, gençliğe güvenini, geleceğe olan inancını özledik, özlüyoruz Paşam!

Ordumuzun her bir neferi yemek yemeden, yemeğe başlamayışını özlüyoruz Paşam!

Bizim Çocuklarımızın Yemen ellerinde ne işi vardı deyişini; çocuklarımızı kuru çöllerde bozuk paralar gibi harcadık diyerek hayıflanışını özlüyoruz Paşam!

Yemen türküsüyle hüzünlü bakışlarını, Milletine uşaklığı yakıştıramadığını, Türk Milleti zekidir, çalışkandır söylevini özlüyoruz Paşam!

Özlüyoruz işte…

Mekanın cennet olsun Paşam!

Seni sevmeyenlerede hakkını helal et Paşam… zira onlar ne yaptığını bilmiyorlar!

M.N.Sunguroğlu
10 Kasım 2017

SAYGIYLA PAŞAM, ÖZLEDİK İŞTE!

ata-trenÇanakkaleyi geçemeyenler; günümüzde yeni formüller üreterek emperyalizmin bittiğini söylüyor; bizi millet yapan, bu vatanda bir arada tutan fikir ve ilkelerden vaz geçmemizi istiyorlar Paşam! […..]

İşte bu hal ve ahval içinde biz yine de buradayız diyor; çizdiğin yol ve koyduğun ilkelerini [….] özledik diyoruz Paşam!

Aramızdan erken ayrılışının ezikliğini hissederken Senin ufkunu, yol göstericiliğini, milletine her zaman güvenmeni, senin onurunu özlüyor; üzülmüyor, yorulmuyor, sabırla tekrar uğraşıyor, tekrar dan anlatıyoruz!

Vatanın için verdiğin emeği, yaptığın fedakarlığı, bizleri hep bir araya getirmeye çalışmanı, ulus bir millet olmamızı isteyişini özlüyoruz!

Her kelimeni dikkatle seçişini, kim olursa olsun karşındakine gösterdiğin saygıyı, sözlere yüklediğin anlamın derinliğini özlüyoruz!

Bağımsız karakterini, barışa hasretini, gerektiğinde çizmelerini çekip savaşa hazır olma kararlılığını özlüyoruz!

Kendi kendini eğitmeni, okumadan, bilenlerle tartışmadan karar vermeyişini özlüyoruz!

En hakiki mürşit ilimdir diyen sesini, bilim adamlarına verdiğin desteği, sanata, edebiyata, dil ve tarihimize gösterdiğin duyarlılığı özlüyoruz!

Davet edilmeden hiç bir uluslararası kuruluşa yüz vermeyişini, dış seyahatlere gitmeden bütün kralların seni ziyarete gelişini, milletine uşak dedirtmeyen öz güvenini özlüyoruz!

Uzak görüşlülüğünü, çocuklara olan sevgini, gençliğe güvenini, geleceğe olan inancını özledik, özlüyoruz!

Asker yemek yemeden, yemeğe başlamayışını özlüyoruz. „Bizim Çocuklarımızın Yemen ellerinde ne işi vardı deyişini; çocuklarımızı kuru çöllerde bozuk paralar gibi harcadık“ diyerek hayıflanışını özlüyoruz Paşam!

Seni daha neler için özlediklerimizi buralara sığdırmak kolay değil Paşam!

**

İzninizle Paşam.

Aklıma gelmişken bir şey daha eklememe izin verirseniz:

1938 yılının „sekiz“ ini yan yazanları anlamaya çalıştığımı söylesem de, ben o sekizin yan düşmediğinin inancında olduğumu da eklemek istiyorum Paşam!

Zira Sen de „naciz“ vücuttan söz etmiştin, fikir ve ilkelerin asla ölmeyeceğinin altını da özellikle çizmiştin. Onun içindir ki; sekizler de dokuzlar da yan yatmadan yaşamaya devam edecektir; ta ki kurduğun devlet ve Cumhuriyet; ve onun üzerinde yaşayan bu milletten son fert kalana kadar!

Mekanım cennet, ruhun şad olsun Paşam!

Saygıyla.

Mehmet Nuri Sunguroğlu

10.11.2016

 

 

 

 

AZİZ SANCAR OLAYI

sancar“BİR VUKUAT İŞLEDİK, AFFOLA…”!

Türk dil kurumuna göre Sancar: „Kısa kama, saplayan, batıran, yenen“ anlamıyla izah edilmektedir. Sn. Aziz Sancar hocamızın adına yakışacak düzeyde başarılara imza atmış olması ismi ile ne kadar bağlıdır bilinmez ama; yeteneklerinin en azından isminin izahı kadar güçlü olduğuna şahit olduk.

Aziz Sancar hocamız geldi, gördü, ödülünü aldı ve aldığı ödülü Atatürk adına Genelkurmay başkanlığına armağan etti. Beğenirsiniz, beğenmezsiniz, hocamızın kararına saygı duymak lazım. Aziz Sancar hocamızın bu jesti, oyunun son sahnesiydi. Asıl oyun Nobel ödülünü alacağının duyulmasında oynanmıştı; ben oraya değinmek istiyorum.

Başta BBC olmak üzere hocamızı kırk parçaya böldüler. Arap dediler, Kürt dediler, Türk dediler. Hatta bazı partilerin hocaya sahip çıkmak istediklerine de şahit olduk. Aziz Sancar hocamız ise; tüm bunlara „aidiyetinin Türk olmasıyla ve bununla gurur duyduğunu, başarılarını Atatür ve onun kurduğu Cumhuriyete borçlu olduğunu söyleyerek cevap verdi. Bu düşüncesinin altını da çizmek için aldığı Nobel ödülünü Anıt kabre armağan etti. Şimdi gelelim asıl söylemek istediğime.

Biz millet olarak böyle başarılara imza atmadığımız için, böyle başarıların nasıl hazım edileceğini bilemediğmiz için ne yapacağımızı da şaşırdık.

1) Sn. Sancar hocamızın nasıl da „parçalara bölünerek“ sahiplenildiğine üzülerek şahit olduk.

2) Henüz ne kadar arka sıralarda oturduğumuzun, dersi duyamayacak kadar sesli bir sınıfta olduğumuzun farkında olduk.

3) Davranışımızla bir vukuat işledik.

4) Ne kadar bilmesek, inkar etsek de, bu bir „vukuattır“…geri kalmışlığımızın vukuatı dır!

5) Akıl ile zekanın, egomuzun karşısında aciz kalarak homojen olarak çalışmadığının, uyumsuzluğunun vukuatı dır!

6) Dünyanın evrenselliğinden yoksun kalmanın vukuatı dır!

7) Bilimin önemini anlamadığımızın vukuatı dır!

8) Etnik köken saplantımızın affedilmeyecek olan vukuatı dır!

9) Siyasal düşüncelerimizin bizi insanca düşünmekten mahrum ettiğinin vukuatı dır!

10) Utanacak yerde, avını paylaşamayanlar gibi davranmanın vukuatı dır!

11) İnancımıza, değerlerimize, ilime ve bilime ne kadar uzak kaldığımızın vukuatı dır!

Keşkem bu ve buna benzer olaylara olan susuzluğumuzu giderecek daha çok başarılara imza atan bilim adamlarımız olur da, gelecek ödüllerde nasıl davranacağımızı öğrenir ve bu gibi insanlarımızı parçalamakta acele etmekten uzak kalırız.
Mehmet Nuri Sunguroğlu

21.12.2015

 

SAMSUN’DA O SABAH “GÜNEŞ BATIDAN DOĞACAKTI”

gazi-2001Çanakkale geçilmemişti ama; vatan bölünmüştü. Balkanlardan çıkarılan Türklerin yaşamak şansı olmamalıydı ve Anadolu’dan da gitmeliydiler… Öyle istiyordular İngiliz başbakanı ve diğerleri, yanılacaktılar; imparatorluk yıkılmıştı ama, onu kuranların ruhları hala yaşıyordu.

Savaşlardan yenik çıkmış, bölünmüş, umutsuz ve yorgun, kaderine el konulmuş olan Türk milletinin; kendi bağrından çıkardığı evlatları kolları sıvamıştılar. Çileli bir milleti, yeniden diriltmek, ayağa kaldırmak gerekliydi. Türk milleti ya topyekün ölecekti, yada istiklaline kavuşacaktı.

İşte böyle bir zaman diliminde ülkenin batısından, İstanbul’dan 18 arkadaşıyla yola çıkan bir Osmanlı subayı vardı. 3 günlük yolculuktan sonra; 19 Mayıs 1919 yılının Salı günü sabahın saat 6 sında Samsun limanına gelmiştiler.

Mustafa Kemal’in Samsun’a ve Anadolu’ya ilk ayak bastığı o gün, o saatti. Samsun’a Müfettişlik Karargahının 18 subayı ile birlikte çıkıyorlardı.
Kara bulutların gölgesinde olan Anadolu’ya, “güneş o gün batıdan doğacaktı.”
Bu ülkenin nasıl kurtarıldığının tarihi de o gün başlayarak, yoluna devam edecekti.

Bayramınız kutlu olsun!

Mehmet Nuri sunguroğlu

19 Mayıs 2015

“Nereden geldiğini unutan milletler, nereye gideceğini de bilemezler.”

Richard Von Weizecker. Almanya eski Cumhurbaşkanı.

TARİH, SİYASET VE TÜRK KİMLİĞİ

OSMAN001>>Osmanlıda Türk kimliği ise; 19. asrın ikinci yarısından sonra kendisini göstermeye başlayarak, Sırp, Bulgar ve Yunan milliyetçiliğine karşı oluşan Türk milliyetçiliğidir. Çökmeye başlayan İmparatorluğun, milliyetçi akımlara karşı kalkan olarak Türklüğe sahip çıkmasıdır.<<

Kendi tarihiyle övünecek kadar tarih yaratamayan milletler, her zaman tarihlerinin güzel sayfalarını yazmışlardır. Tarihine objektif olarak bakan ve onu gelecek kuşaklara acısıyla tatlısıyla bırakacak tarihçiler olsa da; yine de kendi düşünce ve görüşlerini yazıtlarında cümle aralarına işlemekten kaçınmamıştır. Bu durum ise, kişinin görüş ve düşüncelerinin yazdığı tarih hakkında olan fikirlerinin satır aralarına sızması olarak düşünülürse; normal olarak görülür ve okuyucu bunu anladığı için, yazar hakkında fazla fikir üretmeden tarihi okuyarak kendi düşüncelerine yer verir.
Ancak… Eğer tarihçiler, yazdıkları tarihi; siyasi ideolojileri için kaleme alırlar sa; durum hiçte tarihçiye yakışmayacak boyuta gelir ve tarih olmaktan daha çok siyasi bir kitap olur. Tarihi bölmek ve onu karşılıklı silah olarak kullanmak ise; hiç bir tarihçiye yakışmaz. Sadece tarihçilere değil; siyasetçilerin de tarihi kullanarak ve bölerek düello yapmaları, milletin zihnini karıştırmak ve ondan çıkar sağlamak da siyasetçinin işi olmamalıdır.

Biz Türkler; köklü ve geniş bir tarihe sahip olmamıza rağmen, tarih anlayışından yoksun bir milletiz. Bu yoksunluğun sebebi ise; tarihimizi merak etmediğimizdendir.
Milletlerin tarihlerinde dönüm noktaları vardır. Bu dönüm noktaları çoğunlukla bir yıkılmanın arkasından yeniden başlayışla vücut bulmuştur. Bunun örneklerini Başta Rusya olmak üzere; Alman’ya, İtalya, yada meşhur Fransız ihtilalinde görebilmek mümkündür.
Her dönüm noktasından yıkılıp yeniden yapılanmaya başlayan milletler; bu dönüşüm noktasını bir şans olarak görmüşler ve dönüşümün oluşumuna sebep olan çöküşün arkasından koşmaktan vaz geçmişlerdir. Değişim görmeyen milletler, kendisine sadık kalarak yollarına devam etmektedirler. Bununda örneğini İngiltere ile verebiliriz.

Biz Türkler ise; tarihi geniş olduğu kadar da dönüşüm noktasına sahip bir milletiz. Son dönüşüm noktamız olan 1923 ise; bizler için bir milat başlangıcı olarak görülse de, bunu kabul edemeyenlerin olduğu ve başka milletlerde olmayan; „geriye dönüşüm özlemi“ ile eskiye dönmeyi arzu edenlerin çokluğu hiçte şaşırtıcı değildir. Değildir çünkü; tarih bilincimizde eksiklik vardır. Bu tarih eksikliğidir ki; Osmanlı tarihiyle Cumhuriyet tarihini iki cephe haline getirerek, üzerinden siyaset yapılmaktadır. Osmanlı tarihini İslam tarihi olarak göstermeye çalışanlar; Cumhuriyet tarihimizi Laiklik kavramının içerisine sıkıştırarak; „İslam karşıtı“ olarak göstermektedirler. Bu yanlış anlayış içerisinden çıkış yaparak siyaset yapanlar ise; son yenilgiden sonra dönüşüm noktamız olan 1923 yılından geriye doğru dönmeyi, bir „vefa borcuymuş“ gibi göstererek, saltanat havasına bürünmüşlerdir.

Batılıların Osmanlıya Türkler dediği kadar, Osmanlının kendisine Türk diyemediğini bilmediğimiz içindir ki; günümüzde ağır basan Osmanlı özleminin de sebebini anlamakta zorluk yaşamaktayız. Çünkü; batılılar Türk ile İslam kavramını eş tutarak bu kavramı oluşturmuşlardır. Balkanlarda Arnavutlar, Makedonyalılar da genelde Türk olarak söylenmiş olması da bu Türk-İslam sentezinin oluşundandır.

Avrupa haritalarında Osmanlı; Türk İmparatorluğu olarak gösteriliyordu. Padişaha da Türk sultanı diyorlardı. Osmanlı’ya gelen seyyahlar “Türkiye’ye geldik” deyimini kullanıyorlardı. 1603 yılında Richard Knolles’in yazdığı eserde “Türklerin Genel Tarihi” kitabının ilk cümlesi ise “Türklerin muhteşem imparatorluğu çağımızın dehşeti” olarak başlıyordu. Avrupalılar Müslüman olan birisine “Türk oldu” diyorlardı. Uzun süre Osmanlı’da kalan ve kültüründen etkilenen seyyahlar “Türkleştikleri” suçlamasıyla hapse bile atılabiliyordu

Osmanlıda Türk kimliği ise; 19. asrın ikinci yarısından sonra kendisini göstermeye başlamıştır. Bu başlayışın sebebi ise; Sırp, Bulgar ve Yunan milliyetçiliğine karşı oluşan bir Türk milliyetçiliğidir. Bu durum ise; Osmanlının ancak; çökmeye başlamasında milliyetçi akımlara karşı kalkan olarak Türklüğe sahip çıkmasının zorunluğudur.

Bunu anlamak için tarihçi İlber Ortaylı hocanın şu cümleleri yeterlidir.
İlber Ortaylı diyor ki:
„Türklük, İmparatorluk var oldukça doğumu zaruret nedeniyle ve ihtiyatla geciktirilmiş bir kimlikti. Yıkım anında ise derhal patladı. Kozmopolit bir ”Osmanlı” eliti vardı, yeni dünyanın şartlarında derhal ”Türk” oldular. Müslümanlığıyla yetinen bir halk vardı, 1293 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) ve Balkan Harbinin faciaları ve Birinci Büyük Savaşın ateşinde onlar da zamanla ”Türk” kimliğinin gerekli olduğunu anladı.“…diyor hocamız İlber Ortaylı. Katılmamak mümkün mü.

Ülkemizde ne yazık ki; Türk kimliğinin gerekli olduğunu anlamayanlar hala var. 1923 öncesine dönerek yeniden İmparatorluk olacağımızı düşünenler var. Osmanlı olursak „Müslüman“ oluruz da cennete gideriz diye umut edenler var. „Osmanlıdan“ bir parça toprak koparalım diye derebeylik/özerklik isteyenler var. Vahdettin ile Mustafa Kemal üzerinden siyaset yaparak prim yapmak isteyenler var. Her ikisini de farklı olarak anlatmaya çalışanlar var.
Osmanlının çöküşünün sebeplerini, bu çöküşten kalan son umut üzerine son Osmanlı paşalarının; Mustafa Kemal Paşa liderliğinde yeni bir Türkiye kurduklarını ve günümüzde bu yıkılışı sanki o Paşalar yapmış gibi göstermeye çalışanlar var.

Ama bunlardan daha çok; tarihini bilmeyenler ve onun akımından bihaber olarak yaşayanlar var! Osmanlı-İslam sentezinin, aslında bir Türk-İslam sentezi olduğunu bilmeyen; yada bilerek inkar edenler var. Var işte…hazıra konmuş paşalar da var(!)

En zor olanı ise; her iki tarih de bizim tarihimizdir diyemeyenler var!

Mehmet Nuri Sunguroğlu
17.01.2015

100. YIL DÖNÜMÜNDE SARIKAMIŞ SIZISI BİTMİYOR

S-KAMISNasıl bitsin ki?
Sarıkamış felaketinin hakkında binlerce yazılar yazılmış; binlerce düşünceler ve binlerce sebepler ortaya atılmıştır. Bazıları Enver Paşayı suçlamaya çalışırken, bazıları da her nedense, ortaya yüzlerce sebep koyarak Sarıkamış harekatının o zaman ve o tarihte olmasının zorunlu olduğunu anlatırlar. Anlatmasına anlatırlar da; ordunun bu savaş için hazır olmadığını açıkça itiraf ederek bizleri de zeka imtihanına sokmaktan kaçınmazlar!
Yazıyı kısa tutacağım!
1) Osmanlı İmparatorluğunu bitiren İttihatçıların askeri bilgisi ve tecrübesi yeterli değildi.
2) Almanya ile aynı yatağa giren Enver paşa; binbaşılık tan Genelkurmay başkanlığına getirilmişti. Romantik dünyasına askerlik zanaatini henüz sığdıramamıştı.
3) Trablusgarp’ta kendisine hediye edilen bir ceylanın hastalanması üzerine, başucuna oturup ağlayacak kadar duygusal olan Enver Paşa’nın, binlerce vatan evladını “gözünü kırpmadan ölüme göndermesi” düşünülemez. Burada bir ihanet gibi düşüncenin yeri asla mümkün değildir; sadece askeri yeteneği olmayan bir Paşanın verdiği kararların acı faturasıdır Sarıkamış harekatında verdiğimiz acı zayiat.
4) Nasıl ki Mustafa Kemal kurtuluş savaşını geç başlattığında baskı altına alınmıştı ama; Paşa tüm diplomasi düşüncesini ortaya koyarak savaşın gecikmesini ve taarruz zamanının gelmesini beklemişti. Çünkü ordunun fanilası olmadığını biliyordu Mustafa Kemal. İşte Enver paşa bu yetenekten yoksundu.
5) Bu yetenekten yoksun olan Enver paşa; durumun genelini görememiştir ve orduyu felakete sürüklemiştir.
Enver paşanın görmesi gereken başlıca sebepler ki; aynı zamanda Sarıkamış harekatında aldığımız acı yenilginin de sebepleridirler.
a) Soğuk, açlık ve hastalık…ki; Sarıkamış Harekatında soğuktan ve açlıktan ölümlerin başlıca iki nedenleri gözle görülecek kadar açıktı… Görülmeliydi!
b) Taarruza katılan birliklerin hatırı sayılır bir kısmı, özellikle Arabistan’dan geri çekilen ve Güneydoğu Anadolu’ya sevk edilenl askerlerdi. Bu askerler, sıcak iklime alışık olup teçhizatları yönünden de kış şartlarına hazırlıklı değillerdi. Yani; ordu Sarıkamış’a kış günü yazlık elbiseyle gönderilmişti.
c) Harekat başlayacağı zaman, üçüncü Ordunun mevcudu 190 bin insan ve 60 bin hayvan idi. Bu mevcudun altı aylık iaşesi için takriben 88 milyon kilogram buğday, çavdar ve arpaya ihtiyaç varken, ordu ambarında yalnız 1 milyon 250 bin kilogram erzak ve zahire mevcuttu. [Kaymakam Şerif Bey’in Sarıkamış Anıları, sayfa 56]
d) Yine, 5. Kolordu’ya bağlı 31. ve 32. fırkalar, feci bir yanlışlık eseri olarak, havanın da sisli olması yüzünden, birbirlerine ateş etmişler ve 2 bin asker zayiat vermişlerdir. Bu durum da gösteriyor ki; ordunun koordine zayıflığı gözden kaçmıştır.
e) Ayrıca, 3. Ordu’ya en büyük darbeyi Rusların değil, tifüs, çiçek, humma, dizanteri, kolera, sıtma gibi salgın hastalıkların vurduğu, birçok tarihçinin ortak görüşüdür. Söz gelimi, Mart 1915 günü 3. Ordunun % 45’i hastalanmış, % 11 kadarının yakın kısmı da hastalıktan vefat etmiştir. (Kaynak: Tarihin Sarıkamış Duruşması, Dr. Ramazan Balcı, sayfa 103)
f) Sarıkamış Harekatı’na katılan askerlerin, “bizi Ruslar değil, bitler yendi” sözü, hiçbir zaman yabana atılmamalıdır.
Sonuç olarak varacağımız nokta:
Enver paşa hak ettiği bir kazanımla ordunun başına gelmemiştir. Saray damadı olması ve Almanya ile birleşerek savaştan güçlü olarak çıkmayı planlarken; Almanların planlarının Bakü petrollerine ulaşmak için Türkleri kullandığının  farkında olmadığıdır. Tecrübeli subayların uyarısını dikkate almayan Enver paşa; 90 bin değilse de, çokta az olmayan askerimizin şehit olmasına sebebiyet vermiştir.
Enver paşa; yaşamı boyunca Mustafa Kemal’i bir rakip olarak görmüş ve kıskanmıştır. Sonunda kıskandığı o paşa, ülkeyi yeniden kurarken; O; Enver paşa, Turan hayaliyle gittiği Pamir dağları eteklerinde; ne yazık ki, Ermeni çeteleri tarafından hayatına son verilmiştir.
Sarıkamış harekatında ve bu vatan için canını toprağa veren tüm şehitlerimizin mekanları cennet olsun. Bizlere bıraktıkları bu vatanın değerini bilmezsek; daha farklı felaketler yaşayabiliriz.
Mehmet Nuri Sunguroğlu
22.12.2014

 

30 AĞUSTOS TÜRK MİLLETİNİN EMPERYALİZME DUR DEDİĞİ GÜNDÜR. BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN!

30-august-atatürkSevgili okurlarım,

bu gün yine her yıl olduğu gibi, 30 Ağustos bayramı hakkında çok şeyler yazılacaktır…iyi ki yazılacaktır.

Tarihimizin değerini gelecek kuşaklara aktarabilmek bizlerin milli bir yurttaşlık görevidir. Değilmi ki yaşadığımız çağda bir çok manevi değerlerimiz her gün anlam ve önemini kaybetmektedir. O zaman bu tarihi görevimizi yapmakta geç kalırsak, tarih bizleri affetmez.

30 Ağustos; kaderine el konulmuş, her türlü özgürlük ve yaşama hakkı elinden alınmış (Mondros ve Sevr müzakereleri) bir milletin emperyalizme dur!…dediği gündür.

30 Ağustos Zafer bayramı ilk defa 30 Ağustos 1923 günü Afyonkarahisar, Denizli, Kahramanmaraş, Ankara ve İzmir’de kutlanmıştır. Resmi olarak zafer bayramı ilan edilmesi 1935 yılının Mayıs ayında olmuştur.

30 Ağustos şehitlerimizi anma günüdür. Bugün bağımsızlığımızı nasıl kazandığımızı yeniden hatırlama günüdür. Bugün 30 Ağustos zafer bayramında hayatlarını feda ederek bizlere bu Yurdu armağan edenleri anma günüdür. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Türkiye için yaptıklarından dolayı vicdan borcumuzu ödeme günüdür. Bugün 30 Ağustos Zafer Bayramı; bayramınız kutlu olsun!

Özgür ve hür olmanın ne kadar değerli ve kutsal olduğunu hepimiz biliyoruz. Özgür olmayı bir de Mustafa Kemal Atatürk’ün düşüncelerinden öğrenelim…buyurun!

>>Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevi, hususi ve resmi hayatımın her safhasını yakından bilenlere bu aşkım malumdur.

Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir. Ben şahsen bu saydığım vasıflara, çok ehemmiyet veririm. Ve bu vasıfların kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim.

Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet icabı olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vaz geçinceye kadar, amansız düşmanıyım.<<

Mustafa Kemal ATATÜRK

Bayramınız kutlu olsun!

Mehmet Nuri Sunguroğlu

30 Ağustos 2014

DEDELERİNİZ PEŞİN ÖDEMİŞLER, KİMSEYE BORCUNUZ YOKTUR!

23-nisan-ataturkBak evladım…dinle Çocuğum!

Eğer bir gün sana soran olursa;…23 Nisan nedir?
>>Türk milletinin bağımsızlık aşkının duygularıyla beslenen; EĞİLMEYEN BİR RUHUN HÜRRİYET VE ÖZGÜRLÜK kavramıdır!”<< …diye cevabını vermekten sakın kaçınma!
Bu cevabı verirken de; başını dik, göğsünü gergin, alnını açık tutmaktan sakın utanma!

Çünkü: Sana emanet edilen 23 nisan bayramının faturasını dedelerin peşin ödemiştir. SENİN kimseye borcun yoktur!
SEVGİLİ ÇOCUKLAR; 23 NİSAN ULUSAL  EGEMENLİK BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN!

 

Mehmet Nuri Sunguroğlu

23 Nisan 2014

SENDE GÜNAH MI KALDI PAŞAM !

A-KABIR

 >>O “Günahsız dilleriyle seni öyle temizlediler ki… İmama yıkayacak yer bırakmadılar Paşam” !<<

Tam 75 Yıl oldu aramızdan ayrılalı.

Seveniyle, sevmeyeniyle geçti bu Yıllar.

Bazıları arkandan lanet okudu, bazıları hala okumaya devam ediyorlar. Bir ötekileri izindeyiz diye yeminler ederek sana olan minnetini dile getiriyorlar.

Sense…o sonsuzluğun ebediyyetinde vicdanı rahat olarak hak ettiğin uykuyu uyumaya devam ediyorsun…eminim!

Rahat uyu Paşam…rahat uyu !

1911 Trablusgarp Savaşında uykusuz gecelerin sana olan borcunu uyu !

1911 Derne Komutanlığında kaçmış uykularının boşluğunu uyu !

1912 Balkan Savaşında, 1913 İkinci Balkan Savaşında…

1915 1. Dünya Savaşının ateş cehenneminde.

3.Kolordu emrinde Tekfurdağ’da kurulacak olan 19. Fırka Komutanlığını kurmak için görevlendirdiğinizde kaçan uykuların için uyu !

25 Nisan 1915 Çanakkale Savaşında bir milletin kaderine acımasızca el koyan 7 düvele karşı verdiğin mücadeledeki uykusuz gecelerinin acısını çıkar !

Savaş sonrası SEVR antlaşmasına imza atarak sarayda rahat uyuyanların…; senin uykularından çaldıkları saatler için uyu ! 

15 Mart 1916 tarihinde 3. Ordu’yu desteklemen için emrindeki 16. Kolordu ile birlikte Diyarbakır’da (Kafkas cephesi) izdihamlı gecelerin yorgunluğunu atmak için uyu !  

5 Temmuz 1917 Yıldırım Orduları Grubu emrindeki 7.Ordu Komutanlığı,  15 Ağustos 1918  7.Ordu Komutanı olarak Filistin Cephesinde çektiğin uykusuz geceleri uyu !

Uyu…! Rahat uyu paşam !

1919-1923 Yıllarında milletin için verdiğin ölüm kalım savaşında uyuyamadıklarını uyu !

1923- 1938 Yıllarında milletinin hür, özgür, bağımsız, kapı kulu olmadan yaşaması uğruna kurduğun planlar için feda ettiğin uykularını uyu !

Ve daha buraya sığmayacak kadar uzun olan uykusuz gecelerinin yorgunluğunu çıkar Paşam ! 

Eğer birileri, bu dünyadan göçtükten sonra ebedi huzur içerisinde uyumayı hak etmiş ise…O da sensin Paşam !

Evet yüce Türk !

Büyük kumandan !

Dehasal devlet adamı !

Yok olan bir milletin kaderini değiştiren yüce insan ! Ölümüne dostları kadar düşmanlarının da üzüldüğü insan…rahat uyu !

Günahların var mıdır? Ne kadardır? Onu Yüce Allah bilir.

Velev ki seninde her kul gibi günahların varsa…tümünün Allah tarafından affedildiğine yürekten inanıyorum. 

Çünkü sende:

75 Yıldır günah bırakmadılar.

O kocaman dilleriyle “yalayıp temizlediler” ! O “Günahsız dilleriyle seni öyle temizlediler ki… İmama yıkayacak yer bırakmadılar Paşam” !

Bir bardak rakıyı sana çok gördüler. Saraylarda içilen Fransız şaraplarını unuttular. 

Rakı içtiği için siroz oldu dediler.

Sen aslında milletin için kendisini feda ederek ölmüştün, anlamadılar.

Unuttular ki; bir yudum rakı içmeyen İstiklal marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy’da siroz hastalığından ölmüştü(?)

Daha neler yok ki bu listede?

Anana dediler. Babana dediler. Dinine dediler. Yahudi dediler. Sabatay dediler. Ve daha neler uydurmadılar ki… Sende günah mı kalır Paşam…sende günah mı kalır !

Böyle ölmeyi kimler istemez ki?

Bu kadar acımasızca, arkasından gıybeti yapılan bir insanda günah mı  kalır ?

Hz. İsa peygamber ne demişti?

“İlk taşı, günahı olmayanlar atsın” ! …dememiş miydi?

Rahat uyu Paşam…rahat uyu !

Mekanın cennet olsun koca Türk…Atatürk; Mustafa Kemal Atatürk…rahat uyu !

Mehmet Sungur