11/11/2012
tarafından Mehmet Nuri Sunguroğlu
Yazan: Mehmet SUNGUR
Paşam!
Vefatının 74. yıl dönümünde düşüncelerimi paylaşamadığım için çok üzgünüm.
Köyümüzün dünya ile olan bağlantısının tarumar olması nedeniyle iletişim kurmakta imkansızlıklar içerisindeydik.
“İmkansızlıklar” kelimesinin senin lugatında olmadığını biliyorum; buna rağmen bu kelimeyi kullandığım için çok özür diliyorum Paşam!
Medya üzerinden izlediklerimiz zaten hafızalarımızda olanların bir tekrarı idi, elle tutulacak bir farklılık yoktu.
Tek farklılık: Sn. Başbakanımızın anıt kabir ziyaretçileri arasında olmadığıydı. Bunu da mazur gör Paşam! Memleketimizin çok önemli meseleleri için yurt dışı gezilerini tamamlayamadığından, anıt kabir kutlamalarına katılamamıştır.
Keşkem bir gün daha sonra ölseydin Paşam!
Aslında; Sn. Başbakanımızın yokluğunu fazla hissetmedik. Vekaleten de olsa; nutuklar söylendi, yüce kişiliğini öven çok sözler nutuklarda ifadelerini buldular. Ama hepsinin vicdanı, senin görüşlerinin, günümüzde de hala geçerli olmasını kaldıramadığından olacak ki; bütün yapılanların senin görüşlerine uygun olduğunu anlatmak için neler uyduruyorlar bir bilsen; yaratıcılıkta sınır yok, keşke görebilseydin.
Bu anlattıklarımı sakın bir şikayet veya bir çaresizlik ifadesi olarak düşünme. Sadece bize gerçekleri görmeyi, ona göre politikalar üretmeyi, kendine ve milletine güvenerek onurlu davranmayı sen öğrettin. Bu öğrettiklerini bir miras olarak değil; bir vasiyet olarak kabul ettiğimiz dendir ki…düşünmeyi bir sorumluluk olarak addetmekteyim.
Sen; aramızdan ayrıldıktan sonra ulusal hedeflerimize olan konsantrasyonumuzu kaybettik.
Birbirimizle uğraştık, küçük kurnazlıklarla vakit kaybettik. Hatta, bazen; hesabın ölçüsünü kaçırdık; darbeler yaptık. Her darbenin bizi en az 30 Yıl geride bırakacağının hesabını yapamadık.
Düşmanlarımızın ülkemizin planlarına müdahil olmasına izin verdik.
Kişisel çıkarlarını siyaset diye yutturanlara, milleti için fedakarca çalışanları birbirinden iyi ayıramadık.
Ağaları, şeyhleri, savaş zenginlerini, saltanat meraklılarını, din bezirganlarını yeniden hortlattık; cemaatler kurduk.
Bir kitap yazarak ilim dünyasına katkıda bulunamayacak olanları pröföser yaptık.
Ülkemize “yatırım için değil, sadece para kazanmak” için gelenlere liberal dedikleri açık pazar sistemiyle kapitülasyonların devamını kolaylaştırdık.
Rekabet gücü olmayan; üretici değil de, sadece tüketici olmak vasfını üzerimizden atamadık.
Senin hedef gösterdiğin batı uygarlığını anlamakta hala zorluk çekmekteyiz.
Milli birliğimizi parçalamak isteyen güçlerin dayatmasıyla yaptığımız değişiklikler le onların teveccühünü kazanmayı hedefledik.
Lozan konferansında: Konferansın dili; sadece İngilizce ve Fransızcadır diyenlere: …ve Türkçedir diye cevap veren, İsmet paşanın; bu ülkeyi ikinci ateş çemberine sokmadığını unuttuk.
İnancını sessizce yaşayanları, zekatını gürültüsüz verenleri, secdeye kapandığında sadece Allah için kapandığının bilincinde olanları unuttuk ve onları dışladık; bizden değiller dedik.
Üst geçitlerimiz de “Helal para; vergisi verilmiş paradır” …diye astığımız panoları kaldırdık, onların yerine; içimizdeki acıların ve ızdirapın bitmeden devamlılığı eşliğinde şehitlerimizin isimlerini yazıyoruz artık.
Senin: “Bizim çocuklarımızın Yemen’de ne işleri vardı?”…diye sorduğunu unuttuk!
Çocuklarımızı: “Yemen ellerinde bozuk para gibi harcadık” diyerek, Yemen türküsüne göz yaşlarını dökerek refakat ettiğini unuttuk.
Senin yönetimine diktatörlük diyenlerin, demokrasi diye diye nasıl kendi krallıklarını kurduklarını zamanında fark edemedik.
Demokrasilerdeki “fikir özgürlüğünün” ruhunu anlamayan kesimler; “özellikle senin adının yazıldığını gördüklerinde alerji olabilecekleri bir “demokrasi” tanımıyla yolumuza devam ediyoruz.
Ülkemizdeki genel olumsuzlukları, tarafsız gözlemciliğiyle mercek altına alanları; siyaset yapıyor diye susturmak yolunu denedik.
Seni “lokomotif” olarak kullanmak isteyenlere şahit olduk, oluyoruz.
Şerefli bir meslek olan gazetecilik adına haberleri saptıran; “entelektüel fikir fahişeleri” tanıdık.
Sen: “Ne mutlu Türküm diyene!” derken; kimseyi Türk olmaya zorlamadığını unuttuk.
Tarih bilincimizin zorluğunu yaşarken; Milli misakı hudutlarımızın içerisinde olanları Türk sandık.
AB kapılarında TC. hüviyetini gösterip, arkasından Türk olmaktan utanıyorum diyenleri gördük.
Ama artık daha tecrübeliyiz. Kolay kolay, gazete haberlerinin, kimin çektiği belli olmayan filmlerin, yalancı kahramanların tuzaklarına düşmüyoruz. Bütün hatalarımıza rağmen uğraşıyoruz, didiniyoruz, anlatıyoruz, uyandırmaya çalışıyoruz Paşam!
Sen rahat uyu, mekanın cennet olsun!
SON YORUMLAR