SOFU-ZADE FEYZULLAH EFENDİNİN KIZI, MUSTAFA KEMAL’İN ANNESİ MOLLA ZÜBEYDE HANIM

Vefatının 95 Yıl dönümünde saygıyla, hürmetle…

Onlar Rumeli’ne Anadolu Selçuklu Devletinin yüreği olan Konya’dan gelmişlerdi. 
Osmanlı gelenekleri dâhilinde fetih edilen yerlerin Türk boyuyla şenlenmesi için Anadolu’dan Rumeli’ye gönderilen Türklerdi onlar.
Fatih Sultan Mehmet 1466 yılında Karamanoğullarını ortadan kaldırdıktan sonra, Konya’nın Türkmenlerini Rumeli diyarına göndermişti. Aralarında Sofu-zade Feyzullah Efendinin de dedeleri vardı. Öz ve öz Türkmen olan bu aileye Konya’dan geldikleri için de „Konyarlar“ derlerdi.
İşte Mustafa Kemal’in annesi Zübeyde Hanım bu aileden Sofu-zade Feyzullah Efendinin kızıdır. Medrese eğitiminde başarılı olan Zübeyde hanımın Molla Zübeyde olması da bu başarısından dolayı kendisine verilmiştir.

Hikâye uzun, çok uzun. Kısa olan tarafı ise bu konuda neden yeteri kadar yazılmadığıdır?

Çok daha acı olanı ise; her türlü ahlak ve insanlıktan yoksun kalmış, elinde tespih ile dolaşan karakter-sizlerin bu memlekette Zübeyde hanım hakkında akla gelmeyecek kadar yalan ve çarpıtmayla adileşmiş yazılar yazmalarına göz yumulmasıdır!
Evet… Dediğim gibi, hikâye çok uzun.
Atatürk’ün annesi merhum Zübeyde hanıma 94. vefatı yılında Allah’tan sonsuz rahmetler diliyorum. Mekânın cennet olsun büyük kadın!

Yetiştirdiğin evlat, dünyanın gelmiş geçmiş en karakterli insanı olması nedeniyle, gittiğimiz her yerde alnımız açık olarak dolaşmaktayız.

Mehmet Nuri Sunguroğlu
14.01.2018

ZÜBEYDE HANIM

zubeydeVefatının 94. Yıl dönümünde saygıyla, hürmetle…

SOFU-ZADE FEYZULLAH EFENDİNİN KIZI, MUSTAFA KEMAL’İN ANNESİ MOLLA ZÜBEYDE HANIM
Onlar Rumeli’ne Anadolu Selçuklu Devletinin yüreği olan Konya’dan gelmişlerdi. 
Osmanlı gelenekleri dahilinde feth edilen yerlerin Türk boyuyla şenlenmesi için Anadolu’dan Rumeli’ye gönderilen Türklerdi onlar.
Fatih Sultan Mehmet 1466 yılında Karamanoğullarını ortadan kaldırdıktan sonra, Konya’nın Türkmenlerini Rumeli diyarına göndermişti. Aralarında Sofu-zade Feyzullah Efendinin de dedeleri vardı. Öz ve öz Türkmen olan bu aileye Konya’dan geldikleri için de „Konyarlar“ derlerdi.
İşte Mustafa Kemal’in annesi Zübeyde hanım bu aileden Sofu-zade Feyzullah Efendinin kızıdır. Medrese eğitiminde başarılı olan Zübeyde hanımın Molla Zübeyde olması da bu başarısından dolayı kendisine verilmiştir.

Hikaye uzun, çok uzun. Kısa olan tarafı ise bu konuda neden yeteri kadar yazılmadığı dır?

Çok daha acı olanı ise; her türlü ahlak ve insanlıktan yoksun kalmış, elinde tespih ile dolaşan karakter-sizlerin bu memlekette Zübeyde hanım hakkında akla gelmeyecek kadar yalan ve çarpıtmayla adileşmiş yazılar yazmalarına göz yumulmasıdır!
Evet… dediğim gibi, hikaye çok uzun.
Atatürk’ün annesi merhum Zübeyde hanıma 94. vefatı yılında Allah’tan sonsuz rahmetler diliyorum. Mekanın cennet olsun büyük kadın! Yetiştirdiğin evlat, dünyanın gelmiş geçmiş en karakterli insanı olması nedeniyle, gittiğimiz her yerde alnımız açık olarak dolaşmaktayız.

Mehmet Nuri Sunguroğlu
14.01.2017

SAMSUN’DA O SABAH “GÜNEŞ BATIDAN DOĞACAKTI”

gazi-2001Çanakkale geçilmemişti ama; vatan bölünmüştü. Balkanlardan çıkarılan Türklerin yaşamak şansı olmamalıydı ve Anadolu’dan da gitmeliydiler… Öyle istiyordular İngiliz başbakanı ve diğerleri, yanılacaktılar; imparatorluk yıkılmıştı ama, onu kuranların ruhları hala yaşıyordu.

Savaşlardan yenik çıkmış, bölünmüş, umutsuz ve yorgun, kaderine el konulmuş olan Türk milletinin; kendi bağrından çıkardığı evlatları kolları sıvamıştılar. Çileli bir milleti, yeniden diriltmek, ayağa kaldırmak gerekliydi. Türk milleti ya topyekün ölecekti, yada istiklaline kavuşacaktı.

İşte böyle bir zaman diliminde ülkenin batısından, İstanbul’dan 18 arkadaşıyla yola çıkan bir Osmanlı subayı vardı. 3 günlük yolculuktan sonra; 19 Mayıs 1919 yılının Salı günü sabahın saat 6 sında Samsun limanına gelmiştiler.

Mustafa Kemal’in Samsun’a ve Anadolu’ya ilk ayak bastığı o gün, o saatti. Samsun’a Müfettişlik Karargahının 18 subayı ile birlikte çıkıyorlardı.
Kara bulutların gölgesinde olan Anadolu’ya, “güneş o gün batıdan doğacaktı.”
Bu ülkenin nasıl kurtarıldığının tarihi de o gün başlayarak, yoluna devam edecekti.

Bayramınız kutlu olsun!

Mehmet Nuri sunguroğlu

19 Mayıs 2015

“Nereden geldiğini unutan milletler, nereye gideceğini de bilemezler.”

Richard Von Weizecker. Almanya eski Cumhurbaşkanı.

ÇANAKKALE ŞEHİDİME

CANAKKAÇANAKKALE ŞEHİDİME 

Ey koca şehidim… Kalk…! Kalk ta… Etrafa bir bak…!
Gör ki nedir bu çöken ruh; gör ki nedir bu gaflet…!
Hakkın terazisinde dirhem yetmez hakkınıza…
Velev ki istersin hakkını günahımızla…!

Sen ki göğsünü siper ettin doyumsuz zulmün karşısında.
Girdin ki toprağa kefensiz, bir ateş girdabında.
Sormadın kimseye hakkı hukuku… Çünkü;
Hak ta sendin hukuk ta, haksızlığın karşısında.!

Dünyaya destan yazdın Conk bayırında, Gelibolu’da.
Ders verdin dünyanın mağrurları na, Anafartalar’da.
Sen ki arkana bakmadan göğsünü siper ettin yurduna.
Helal etme kutsal olan hakkını, yurduna el uzatana !

Ey şehidim…!
Kimler ki unutur seni, kimler ki unutur Kemal’ini.
Kimler ki dil uzatır Gazi’ne, dil uzatır Mustafa’na.
Kimler ki düşman çizmesi arar, el uzatır bayrağına.
Titret o yattığın toprağı, haykır yeniden bu hilal uğruna

Ey şehidim…! Çürümeyen kefenin su almadan kalk…!
Kalk şehidim…! Kalk ta etrafına bak…!
Hakkın terazisinde dirhem yetmez hakkınıza…
Velev ki istersin hakkını günahımızla…!

Mehmet Nuri Sunguroğlu
18 Mart 2015

100. YIL DÖNÜMÜNDE SARIKAMIŞ SIZISI BİTMİYOR

S-KAMISNasıl bitsin ki?
Sarıkamış felaketinin hakkında binlerce yazılar yazılmış; binlerce düşünceler ve binlerce sebepler ortaya atılmıştır. Bazıları Enver Paşayı suçlamaya çalışırken, bazıları da her nedense, ortaya yüzlerce sebep koyarak Sarıkamış harekatının o zaman ve o tarihte olmasının zorunlu olduğunu anlatırlar. Anlatmasına anlatırlar da; ordunun bu savaş için hazır olmadığını açıkça itiraf ederek bizleri de zeka imtihanına sokmaktan kaçınmazlar!
Yazıyı kısa tutacağım!
1) Osmanlı İmparatorluğunu bitiren İttihatçıların askeri bilgisi ve tecrübesi yeterli değildi.
2) Almanya ile aynı yatağa giren Enver paşa; binbaşılık tan Genelkurmay başkanlığına getirilmişti. Romantik dünyasına askerlik zanaatini henüz sığdıramamıştı.
3) Trablusgarp’ta kendisine hediye edilen bir ceylanın hastalanması üzerine, başucuna oturup ağlayacak kadar duygusal olan Enver Paşa’nın, binlerce vatan evladını “gözünü kırpmadan ölüme göndermesi” düşünülemez. Burada bir ihanet gibi düşüncenin yeri asla mümkün değildir; sadece askeri yeteneği olmayan bir Paşanın verdiği kararların acı faturasıdır Sarıkamış harekatında verdiğimiz acı zayiat.
4) Nasıl ki Mustafa Kemal kurtuluş savaşını geç başlattığında baskı altına alınmıştı ama; Paşa tüm diplomasi düşüncesini ortaya koyarak savaşın gecikmesini ve taarruz zamanının gelmesini beklemişti. Çünkü ordunun fanilası olmadığını biliyordu Mustafa Kemal. İşte Enver paşa bu yetenekten yoksundu.
5) Bu yetenekten yoksun olan Enver paşa; durumun genelini görememiştir ve orduyu felakete sürüklemiştir.
Enver paşanın görmesi gereken başlıca sebepler ki; aynı zamanda Sarıkamış harekatında aldığımız acı yenilginin de sebepleridirler.
a) Soğuk, açlık ve hastalık…ki; Sarıkamış Harekatında soğuktan ve açlıktan ölümlerin başlıca iki nedenleri gözle görülecek kadar açıktı… Görülmeliydi!
b) Taarruza katılan birliklerin hatırı sayılır bir kısmı, özellikle Arabistan’dan geri çekilen ve Güneydoğu Anadolu’ya sevk edilenl askerlerdi. Bu askerler, sıcak iklime alışık olup teçhizatları yönünden de kış şartlarına hazırlıklı değillerdi. Yani; ordu Sarıkamış’a kış günü yazlık elbiseyle gönderilmişti.
c) Harekat başlayacağı zaman, üçüncü Ordunun mevcudu 190 bin insan ve 60 bin hayvan idi. Bu mevcudun altı aylık iaşesi için takriben 88 milyon kilogram buğday, çavdar ve arpaya ihtiyaç varken, ordu ambarında yalnız 1 milyon 250 bin kilogram erzak ve zahire mevcuttu. [Kaymakam Şerif Bey’in Sarıkamış Anıları, sayfa 56]
d) Yine, 5. Kolordu’ya bağlı 31. ve 32. fırkalar, feci bir yanlışlık eseri olarak, havanın da sisli olması yüzünden, birbirlerine ateş etmişler ve 2 bin asker zayiat vermişlerdir. Bu durum da gösteriyor ki; ordunun koordine zayıflığı gözden kaçmıştır.
e) Ayrıca, 3. Ordu’ya en büyük darbeyi Rusların değil, tifüs, çiçek, humma, dizanteri, kolera, sıtma gibi salgın hastalıkların vurduğu, birçok tarihçinin ortak görüşüdür. Söz gelimi, Mart 1915 günü 3. Ordunun % 45’i hastalanmış, % 11 kadarının yakın kısmı da hastalıktan vefat etmiştir. (Kaynak: Tarihin Sarıkamış Duruşması, Dr. Ramazan Balcı, sayfa 103)
f) Sarıkamış Harekatı’na katılan askerlerin, “bizi Ruslar değil, bitler yendi” sözü, hiçbir zaman yabana atılmamalıdır.
Sonuç olarak varacağımız nokta:
Enver paşa hak ettiği bir kazanımla ordunun başına gelmemiştir. Saray damadı olması ve Almanya ile birleşerek savaştan güçlü olarak çıkmayı planlarken; Almanların planlarının Bakü petrollerine ulaşmak için Türkleri kullandığının  farkında olmadığıdır. Tecrübeli subayların uyarısını dikkate almayan Enver paşa; 90 bin değilse de, çokta az olmayan askerimizin şehit olmasına sebebiyet vermiştir.
Enver paşa; yaşamı boyunca Mustafa Kemal’i bir rakip olarak görmüş ve kıskanmıştır. Sonunda kıskandığı o paşa, ülkeyi yeniden kurarken; O; Enver paşa, Turan hayaliyle gittiği Pamir dağları eteklerinde; ne yazık ki, Ermeni çeteleri tarafından hayatına son verilmiştir.
Sarıkamış harekatında ve bu vatan için canını toprağa veren tüm şehitlerimizin mekanları cennet olsun. Bizlere bıraktıkları bu vatanın değerini bilmezsek; daha farklı felaketler yaşayabiliriz.
Mehmet Nuri Sunguroğlu
22.12.2014

 

30 AĞUSTOS TÜRK MİLLETİNİN EMPERYALİZME DUR DEDİĞİ GÜNDÜR. BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN!

30-august-atatürkSevgili okurlarım,

bu gün yine her yıl olduğu gibi, 30 Ağustos bayramı hakkında çok şeyler yazılacaktır…iyi ki yazılacaktır.

Tarihimizin değerini gelecek kuşaklara aktarabilmek bizlerin milli bir yurttaşlık görevidir. Değilmi ki yaşadığımız çağda bir çok manevi değerlerimiz her gün anlam ve önemini kaybetmektedir. O zaman bu tarihi görevimizi yapmakta geç kalırsak, tarih bizleri affetmez.

30 Ağustos; kaderine el konulmuş, her türlü özgürlük ve yaşama hakkı elinden alınmış (Mondros ve Sevr müzakereleri) bir milletin emperyalizme dur!…dediği gündür.

30 Ağustos Zafer bayramı ilk defa 30 Ağustos 1923 günü Afyonkarahisar, Denizli, Kahramanmaraş, Ankara ve İzmir’de kutlanmıştır. Resmi olarak zafer bayramı ilan edilmesi 1935 yılının Mayıs ayında olmuştur.

30 Ağustos şehitlerimizi anma günüdür. Bugün bağımsızlığımızı nasıl kazandığımızı yeniden hatırlama günüdür. Bugün 30 Ağustos zafer bayramında hayatlarını feda ederek bizlere bu Yurdu armağan edenleri anma günüdür. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Türkiye için yaptıklarından dolayı vicdan borcumuzu ödeme günüdür. Bugün 30 Ağustos Zafer Bayramı; bayramınız kutlu olsun!

Özgür ve hür olmanın ne kadar değerli ve kutsal olduğunu hepimiz biliyoruz. Özgür olmayı bir de Mustafa Kemal Atatürk’ün düşüncelerinden öğrenelim…buyurun!

>>Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevi, hususi ve resmi hayatımın her safhasını yakından bilenlere bu aşkım malumdur.

Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir. Ben şahsen bu saydığım vasıflara, çok ehemmiyet veririm. Ve bu vasıfların kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim.

Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet icabı olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vaz geçinceye kadar, amansız düşmanıyım.<<

Mustafa Kemal ATATÜRK

Bayramınız kutlu olsun!

Mehmet Nuri Sunguroğlu

30 Ağustos 2014

SENDE GÜNAH MI KALDI PAŞAM !

A-KABIR

 >>O “Günahsız dilleriyle seni öyle temizlediler ki… İmama yıkayacak yer bırakmadılar Paşam” !<<

Tam 75 Yıl oldu aramızdan ayrılalı.

Seveniyle, sevmeyeniyle geçti bu Yıllar.

Bazıları arkandan lanet okudu, bazıları hala okumaya devam ediyorlar. Bir ötekileri izindeyiz diye yeminler ederek sana olan minnetini dile getiriyorlar.

Sense…o sonsuzluğun ebediyyetinde vicdanı rahat olarak hak ettiğin uykuyu uyumaya devam ediyorsun…eminim!

Rahat uyu Paşam…rahat uyu !

1911 Trablusgarp Savaşında uykusuz gecelerin sana olan borcunu uyu !

1911 Derne Komutanlığında kaçmış uykularının boşluğunu uyu !

1912 Balkan Savaşında, 1913 İkinci Balkan Savaşında…

1915 1. Dünya Savaşının ateş cehenneminde.

3.Kolordu emrinde Tekfurdağ’da kurulacak olan 19. Fırka Komutanlığını kurmak için görevlendirdiğinizde kaçan uykuların için uyu !

25 Nisan 1915 Çanakkale Savaşında bir milletin kaderine acımasızca el koyan 7 düvele karşı verdiğin mücadeledeki uykusuz gecelerinin acısını çıkar !

Savaş sonrası SEVR antlaşmasına imza atarak sarayda rahat uyuyanların…; senin uykularından çaldıkları saatler için uyu ! 

15 Mart 1916 tarihinde 3. Ordu’yu desteklemen için emrindeki 16. Kolordu ile birlikte Diyarbakır’da (Kafkas cephesi) izdihamlı gecelerin yorgunluğunu atmak için uyu !  

5 Temmuz 1917 Yıldırım Orduları Grubu emrindeki 7.Ordu Komutanlığı,  15 Ağustos 1918  7.Ordu Komutanı olarak Filistin Cephesinde çektiğin uykusuz geceleri uyu !

Uyu…! Rahat uyu paşam !

1919-1923 Yıllarında milletin için verdiğin ölüm kalım savaşında uyuyamadıklarını uyu !

1923- 1938 Yıllarında milletinin hür, özgür, bağımsız, kapı kulu olmadan yaşaması uğruna kurduğun planlar için feda ettiğin uykularını uyu !

Ve daha buraya sığmayacak kadar uzun olan uykusuz gecelerinin yorgunluğunu çıkar Paşam ! 

Eğer birileri, bu dünyadan göçtükten sonra ebedi huzur içerisinde uyumayı hak etmiş ise…O da sensin Paşam !

Evet yüce Türk !

Büyük kumandan !

Dehasal devlet adamı !

Yok olan bir milletin kaderini değiştiren yüce insan ! Ölümüne dostları kadar düşmanlarının da üzüldüğü insan…rahat uyu !

Günahların var mıdır? Ne kadardır? Onu Yüce Allah bilir.

Velev ki seninde her kul gibi günahların varsa…tümünün Allah tarafından affedildiğine yürekten inanıyorum. 

Çünkü sende:

75 Yıldır günah bırakmadılar.

O kocaman dilleriyle “yalayıp temizlediler” ! O “Günahsız dilleriyle seni öyle temizlediler ki… İmama yıkayacak yer bırakmadılar Paşam” !

Bir bardak rakıyı sana çok gördüler. Saraylarda içilen Fransız şaraplarını unuttular. 

Rakı içtiği için siroz oldu dediler.

Sen aslında milletin için kendisini feda ederek ölmüştün, anlamadılar.

Unuttular ki; bir yudum rakı içmeyen İstiklal marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy’da siroz hastalığından ölmüştü(?)

Daha neler yok ki bu listede?

Anana dediler. Babana dediler. Dinine dediler. Yahudi dediler. Sabatay dediler. Ve daha neler uydurmadılar ki… Sende günah mı kalır Paşam…sende günah mı kalır !

Böyle ölmeyi kimler istemez ki?

Bu kadar acımasızca, arkasından gıybeti yapılan bir insanda günah mı  kalır ?

Hz. İsa peygamber ne demişti?

“İlk taşı, günahı olmayanlar atsın” ! …dememiş miydi?

Rahat uyu Paşam…rahat uyu !

Mekanın cennet olsun koca Türk…Atatürk; Mustafa Kemal Atatürk…rahat uyu !

Mehmet Sungur

GÜVENMEK: BİR DAĞA YASLANMAYA BENZER. DAĞ YIKILSA DA, SİLUETİ YERİNDEDİR!

19MAYI~3

Her nedense…O’nun yakında olması, her halükarda İnsana güven veriyor.

19 MAYİS BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN!

Sen rahat uyu Paşam, bizler nöbetteyiz! 

İnsan birisine güvendi mi onun yeri başkadır. Yanınızda olmasa bile, O’nu hep yanınızda hissedersiniz. Fikirleri, düşünceleri hiç aklınızdan çıkmaz. Vereceğiniz kararlar da; O olsa ne yapardı?…diye düşünürsünüz.
Hayatınızda hakkında böyle düşünebileceğiniz ka ne kadar İnsanlar vardır?
Gerek özel hayatımızda, gerekse iş hayatımızda; ne olursa olsun, her zaman güvenmek istediğimiz birisine ihtiyacımız olmuştur. Tabi ki, O güven duymak istediklerimiz de aynen bizim gibidirler. Onlar da bizim gibi güvenmek istediklerinin olmasını isterler.
Ne var ki; yaşadığımız zaman diliminde, güvenmek yara almıştır. İnsanlar her şeyin arkasında bir yanlışın olacağının şüphesnden kendilerini alıkoyamıyorlar.
Birde güven kazanabilmek vardır ki…bu hiçte öyle kolay değildir. Üstelik bu durum bir ölüm kalım meselesi ise, durum daha da farklıdır.
İşte böyle bir zamanda Samsuna ayak basan bir Türk Subayı, bu milletin güvenini kazanabilmenin onuruna layık olmuştur.
İnsan bu gün dahi aramızda olmayan bu büyük İnsana, arkada bıraktığı fikir ve düşünceleriyle güven duyabiliyor ve onun çizdiği yolun yanlış omadığına inanıyor.
Burada söylemek lazım ki; belki biz Türkler duygusallığımızdan ötürü bu güveni abartmış olabiliriz; yanılgıya düşmüş olabiliriz…İşte o zaman kendimize sormalıyız ki….Tüm dünya liderleri de yanılıyor mu?

19 Mayıs Bayramınız kutlu olsun!
——

Atatürk Hakkında dünya liderlerinden söylenenler. Buyurun!

Aristide Briand
Fransız Başbakanı, 1921
Yeni Türk Devleti ile Ankara Andlaşması’nın imzalanması nedeniyle; “Bizi arkadan vurdu, dağ başındaki haydutlarla, Mustafa Kemallerle anlaştı” diyenlere Fransız Başbakanının Mecliste verdiği cevap: “Dağ başındaki haydutlar diye isimlendirdiğiniz kahraman Mustafa Kemal ve O’nun tüm askerleri burada olsalardı, teker teker hepsinin heykellerini dikerdik. Böylesine kahraman bir andlaşma imzalamaktan gurur duyuyorum.”

Vladimir İliç Lenin
Rus İhtilali Lideri, 1921
Mustafa Kemal sosyalist değildi. Fakat görülüyor ki iyi bir teşkilatçı, yüksek anlayışlı, ilerici, iyi düşünceli ve akıllı bir önderdir. O, soygunculara karşı bir kurtuluş savaşı yapıyor. Emperyalistlerin gururunu kıracağına ve Sultanı da yaranıyla birlikte alt edeceğine inanıyorum.

David Lloyd George
İngiltere Başbakanı, 1922
1922’de Türk ordularının zaferi neticesi Anadolu’daki emelleri gerçekleşmeyen İngiltere’nin Türk düşmanı olarak bilinen Başbakanı Lloyd George, Parlamento’da kendisine yöneltilen suçlama ve tenkitleri şöyle cevaplandırmıştır: “Arkadaşlar, yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki o büyük dahi çağımızda Türk Milleti’ne nasip oldu. Mustafa Kemâl’in dehasına karşı elden ne gelirdi.”

Ernest Hemingway
Amerikalı Romancı, Yazar, 1922
Marmara kıyısındaki sıcak, toz toprak içinde, eciş bücüş yollu ikinci sınıf kıyı kasabası Mudanya’da, Batı ile Doğu karşı karşıya geldiler. İsmet Paşa’yla görüşecek Müttefik generallerini taşıyan İngiliz sancak gemisi “Iron Duke”ın kül rengi öldürücü kulelerine rağmen, Batılılar buraya barış dilenmeye geliyordu; yoksa barış istemeye, ya da şartlarını dikte ettirmeye değil… Bu görüşmeler, Avrupa’nın Asya üzerindeki egemenliğinin sonunu gösteriyor. Çünkü Mustafa Kemal, herkesin bildiği gibi, Yunanlıları silip süpürmüştü.

Sir Charles Townshend
İngiliz Generali, 1922
Ben şimdiye kadar on beş hükümdar ve cumhurbaşkanı ile özel ve resmi konuşmalar yaptım. Bu geceki kadar ezildiğimi hatırlamıyorum. Mustafa Kemal’de büyük bir ruh kudretinin esrarı var.

Claude Farrere
Fransız Romancı ve Diplomat, 1930
Sevr’den sonra Türkiye’nin öldüğünü sanmıştım. Ama Türkiye yaşıyor; hem, Mustafa Kemal başına geçeli beri öylesine canlı yaşıyor ki; bir L’loyd George’un bütün çabaları, bütün imkânları, sağduyuya meydan okuyan bu şiddetli yaşama isteğinin karşısında erimekten başka bir şey yapamıyor…

Claude Farrere
Fransız Romancı ve Diplomat
Eğer savaşı kazanmış ve daha da kazanacaksa, O, barışı da yapacaktır. Sözüme inanın ve sizlere önceden haber vereyim ki, O bunu iyi yapacak, herkesin düşündüğünden daha eksiksiz ve şimdiye kadar kimsenin ulaşamadığı bir başarı ile yapacak.

Edouard Herriot
Fransa Eski Başbakanı, 1933
Paşa, size nasıl hayran olmayayım? Ben Fransa’da laik bir hükümet kurmuştum. Bu hükümeti Papa’nın Paris’teki temsilcisinin yardımı ile papazlar devirdi. Sizse bir Halifeyi kovdunuz ve gerçek anlamıyla laik bir devlet kurdunuz. Siz, bu taassup içinde laikliği bu topluma nasıl kabul ettirdiniz? Dehanızın büyük eseri laik bir Türkiye yaratmak olmuştur.

Eleftherios Venizelos
Yunanistan Başbakanı, 1933
Bir ulusun hayatında bu kadar az sürede bu denli kökten değişiklik pek seyrek gerçekleşir… Bu olağanüstü işleri yapanlar, hiç kuşkusuz kelimenin tam anlamıyla büyük adam niteliğine hak kazanmışlardır. Ve bundan dolayı Türkiye övünebilir.

Franklin Roosevelt
ABD Başkanı, 1937
Mustafa Kemal hakkındaki bilgiyi, O’nu çok iyi tanıyan birisinden edindim. SSCB’nin Dışişleri Bakanı Litvinof’la görüşürken, onun fikrince bütün Avrupa’nın en değerli ve ilgi çekici devlet adamının bugün Avrupa’da yaşamadığını, Boğazların gerisinde, Ankara’da yaşadığını, bunun Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk olduğunu söyledi.

Franklin Roosevelt
ABD Başkanı, 1938
Beyaz Saray’daki görevim tamamlanınca ilk yapmak istediğim şey, zamanımızın bu en dikkate değer şahsiyetini ülkesinde ziyaret etmekti. Kader buna izin vermedi… Bu çapta insanlar dünyaya sık gelmezler.

Winston Churchill
İngiltere Başbakanı, 1938
Savaşta Türkiye’yi kurtaran, savaştan sonra da Türk Ulusu’nu yeniden dirilten Atatürk’ün ölümü, yalnız yurdu için değil, Avrupa için de en büyük kayıptır. Her sınıf halkın O’nun ardından döktükleri içten gözyaşları bu büyük kahramana ve modern Türkiye’nin Ata’sına layık bir tezahürden başka birşey değildir.

W. Somerset Maugham
İngiliz Romancı, Yazar, 1953
Bir insanın değerinin en belirli ölçüsü kendi alanındaki üstünlüğünü dostuna düşmanına kabul ettirebilmesindedir. İşte Atatürk bu yüceliğe ermiş dâhilerden biridir. Bir ihtilâlci olarak modern Türkiye’yi yaratmış, davasında muzaffer olmuş ve yüzyılımızın büyük devlet adamları arasına katılmıştır.

Dwight D. Eisenhower
ABD Başkanı, 1953
Kemal Atatürk için daimi bir anıt tesisi münasebetiyle Türkiye’ye tebriklerimi arz ile gurur duyuyorum. O’nun gösterdiği yolda yürüyen büyük ulusunuz çok önemli başarılar elde etmiştir. Türk birliğinin ve ilerleyişinin mimarı Atatürk’ün hatırasını anmak için yapılan tören, dünyanın her tarafından hür insanlara ilham kaynağı olmuş zâtâ çok yerinde bir saygıdır.

Muhammed Ali Cinnah
Pakistan’ın Kurucusu, 1954
O, Türkiye’yi kurmakla bütün dünya uluslarına Müslümanların seslerini duyuracak kudrette olduğunu ispat etti. Kemal Atatürk’ün ölümüyle Müslüman dünyası en büyük kahramanını kaybetmiştir. Atatürk gibi önder önlerinde bir ilham kaynağı olarak dikildiği halde Hint Müslümanları bugünkü durumlarına hala razı olacaklar mı?

İkbal
Pakistan Millî Şairi, 1958
Bizim aslımız rengi uçmuş bir kıvılcım iken O’nun bakışıyla cihanı kaplayan ve aydınlatan bir güneş haline geldik.

Lord Kinross
İngiliz Devlet Adamı, 1960
Atatürk, tarih boyunca gelip geçmiş en büyük devlet adamlarından biridir. Hiç bir zaman yaşadığı zamanın üzerinde durmamış, ileriyi görerek ona göre iş yapmıştır. Atatürk’ü Mussolini ve Hitler gibi yöneticilerden ayıran nokta işte bu niteliktir. Onlar her yaptıklannda kendilerini düşünerek hareket ediyorlardı. Atatürk, kendisinden ötesini, 20-30 yıl ilerisini görerek hareket ederdi.

Muhammed Eyüp Han
Pakistan Devlet Başkanı, 1963
Kemal Atatürk yalnız bu yüzyılın en büyük liderlerinden biri değildir. biz Pakistan’da O’nu, gelmiş geçmiş bütün çağların en büyük adamlarından biri olarak görüyoruz. O, yalnız sizin ulusunuzun sevgili önderi değildir. Dünyadaki bütün Müslümanlar gözlerini sevgi ve hayranlık duygularıyla O’na çevirnişlerdir.

Nikita S. Kruşçev
Sovyetler Birliği Başkanı, 1963
Yakın ve Orta Doğu’da ilk cumhuriyet, doğuşunu O’na borçludur. Bu cumhuriyet, birçok ulusun milli özgürlük savaşalarına ışık tutmuştur. Atatürk’ün yönetimindeki Türkiye’nin uluslararası otoritesi yükselmiş ve ülkesi dünya siyasetinde önemli bir rol oynamaya başlamıştır.

John F. Kennedy
ABD Başkanı, 1963
Atatürk adı insana bu yüzyılın büyük insalarından birinin tarihi başarılarını, Türk ulusuna ilham veren önderliğini, modern dünyayı anlayışındaki ileri görüşlülüğü ve bir askeri önder olarak kudret ve cesaretini hatırlatmaktadır. Şüphesiz ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuşu ve o zamandan beri Atatürk’ün ve Türkiye’nin giriştiği derin ve geniş devrimler kadar bir ulusun kendisine olan güvenini daha başarı ile belirten bir başka örnek gösterilemez.

Jawaharlal Nehru
Hindistan Başkanı, 1963
Kemal Atatürk veya bizim O’nu o zamanlar tanıdığımız ismiyle Kemal Paşa, gençlik günlerimde benim kahramanımdı. Büyük devrimlerini okuduğum zaman çok duygulandım. Türkiye’yi modernleştirme yolunda Atatürk’ün giriştiği genel çabayı büyük bir takdirle karşıladım. O’nun dinamizmi, yılmaz ve yorulmak bilmezliği insanda büyük bir etki yaratıyor. O, Doğu’da modern çağın yapıcılarından biridir. O’nun en büyük hayranları arasında bulunmakta devam ediyor.

Ludwig Erhard
Batı Almanya Başkanı, 1963
Bütün dünya 10 Kasım’da, biz Almanların da dostluk ve saygı ile bağlı olduğumuz bir insanın hayatını ve eserlerini takdirle anmaktadır. Atatürk, daima Türkiye ile Avrupa arasında sık bağlar kurmaya çalışmıştır.

Joseph Luns
Hollanda Dışişleri Bakanı, 1963
Çağımızda; uzak görüşlü, cesur, siyasi ve ekonomik reformlarla Türkiye’yi bugünkü modern cumhuriyet durumuna getiren Atatürk’tür. Aynı zamanda bugün Türkiye’nin Avrupa Ortak Pazarı’na girebilecek güce erişmesini sağlayan modern ekonominin temelini hazırlayan da yine O’dur.

General Douglas Mac Arthur
ABD Uzak Doğu Kuvvetleri Başkomutanı, 1963
A sker-devlet adamı, çağımızın en büyük liderlerinden biri idi. Kendisi, Türkiye’nin en ileri memleketler arasında hakettiği yeri almasını sağlamıştır. Yine O, Türklere, bir milletin büyüklüğünün temel taşını oluşturan, kendine güvenme ve dayanma duygusunu vermiştir. Ben Atatürk’ün sadık arkadaşlarından biri olmakla büyük övünç duyuyorum.

Kurt Georg Kiesinger
Federal Almanya Başbakanı, 1968
Ben Türk – Alman dostluğunu yakından tanıyan bir neslin çocuğuyum. Küçük yaşımda bir adamın kahramanlıklarını, yaptığı hizmetleri, ülkesi için giriştiği özverileri gördüm. Bu adam Mustafa Kemal’di. Bugün daha iyi kavrıyorum ki, o insan büyük bir devlet adamıydı. Büyüktü, çünki, ölçüyü korumasını her zaman bildi ve eserini tehlikeye sokacak sınırları aşmadı. Yürekliliğin ve kendi yürekliliğinin sınırlarını da çizebilecek kadar anlayışlıydı.

Sevgiyle kalın…
Mehmet Sungur
19. Mayis 2013

“O…YAKINDA ASKER KAÇAĞI OLURSA KİMSE ŞAŞIRMASIN!”

atatürkO…RUHLARI UYARDI!  GÖZLERİ AÇTI !  BAHTSIZ MİLLETLERE,  BAHT VE UMUT OLDU!

O…İNSANLIĞA DERS VERDİ !  ONUN ÖNÜNDE,  DÜŞMANLARI SAYGIYLA EĞİLDİ! ONU TÜM DÜNYA MİLLETLERİ TARİHİNE TAŞIDI!…AMA; UĞRUNA CEPHEDEN CEPHEYE KOŞTUĞU KENDİ MİLLETİ ONUN DEĞERİNİ ANLAYAMADI!

Onu rahat bırakmadılar. Kıskandılar. Adını düşündüklerinde, duyduklarında…aşağılık kompleksinden kendilerini kurtaramadılar…! 

Dinimizi yıktı dediler.

Diktatördü dediler.

Kafatascıydı dediler.

İngiliz muhbiriydi dediler.

Rakıya düşkündü dediler.

Her akşam masa kurardı dediler.

Nesebi belli değil diyerek anasını da lekelediler.

Ve…dediler dediler dediler!

Ve sonunda Ruhuna fatiha okunan hutbelerden de kendi kurduğu diyanet tarafından, adını da çıkarıldılar.

Saygıyı unuttular,  Atatürk diyemediler,  „sadece“ gazi Mustafa“ oldu.

Kurduğu Cumhuriyeti, yazdığı anayasayı, milletine tarihten kalan Türk adını tartışmaya açtılar.

Kabrinin başında ağlayan Krallara, soğuktan ağlıyor dediler.

Az kaldı herhalde, yakında biri çıkar; Mustafa zaten asker kaçağıydı diye manşet atar. Ve bu haberi diğer entelektüel fikir fahişeleri gazetelerinin ana manşetlerine taşırlar. Taşırlar…çünkü onlara kimse: Batsın sizin gazeteciliğiniz!… diyemez! “Çünkü onların basın özgürlüğü hakları her zaman saklıdır(!)…(?)…

Hemde  öyle yazarlar ki… “Mustafa Kemal Paşa asker kaçağıydı” derler, diyebilirler…mümkündür! Sormazlar, düşünmezler nasıl olur?…“Paşa asker kaçağı olabilir mi?…olur olur, hemde bal gibi olur!…der ve yazarlar…

Yazıklar olsun! Kendini Müslüman sayan bir millet, bu kadar nankör ve kindar olabilir mi?

Düşündüm de; her ihtimale karşı, ne olur ne olmaz dedim; şöyle bir liste yapalım da; en azından elimizde bulunsun. Mustafa Kemal Atatürk’ün asker kaçağı olduğunu söylerlerse, cebimizden çıkarıp gösteririz.

Baktım oradan buradan kimler ne yazmış ne çizmiş. Sonunda Atatürk’ün ziyaret defterinde uzun olmayan, ama hepsi değilse de, önemlilerini liste yapan bir ziyaretçinin (Ayhan Ünal) yazısına rastladım…buyurun!

NELER YAPMADI Kİ !

İstilaları önledi. Saldırganlıkları yendi. Tahakkümleri yere serdi. Kökleşmiş kudretleri söküp önüne kattı. Saltanatları dört bir yana savurdu. Yurdunun ordusu mağlup düşmüştü, galip etti. Devleti yıkılmıştı, devlet kurdu. İdaresi bozulmuştu, düzgün etti. Bağımlıydı, bağımsız etti. Yıkılan devlette hükümranlık bir tek sülalenindi. Devletin adı onun adı idi. Olmaz dedi. Kurduğu devlette hâkimiyet, milletin oldu. Milletin adı, devletin adı oldu. Yurdunda eğitim çapraşıktı, öğretim şaşırtıcı. Tek ölçüye getirdi.

Ruhlar „hu“ çekerek medreselerde küfleniyordu, kapılarını örttü. Dergâhlarda pintileşiyordu, kapılarını kilitledi. Yurdunun erkekleri fes giyiyordu, üzerine de, kimi abani sarık doluyordu, kimi beyaz, kimi yeşil. Başına kimi sikke geçirmişti, kimi keçe külâh.

Milliyetlerini alacalı bezlerde sanır olmuşlardı. Beğenmedi, şapka giydirdi. Yazı sağdan sola yazılırdı, öğrenimi güçtü. Beğenmedi. Soldan sağa yazdı ve yazdırdı, her batılı ve ileri millet gibi.

Anaların, kız kardeşlerin yüzleri siyah peçeliydi, bahtları çarşafları gibi karaydı. Çileleri çoktu, hakları az. Beğenmedi. Yüzlerini açtı, ak etti. Hakta mirasta eziktiler, onlara erkeklerle eşitlik sağladı, bahtlarını ak etti.

Milletinin dili üçüzlü gibi olmuştu. Beğenmedi. Arındırdı, bir etti. Tarlaları kara sapan sürüyordu; toprak, gereğince işlenmiyordu. Eziyeti çoktu, vergisi çok, verimi az. Beğenmedi. Âşârı kaldırdı.

Sürümü tekerlekli pulluğa, işler makineye, bol verime yöneltti. Yollar uzundu, yapımları kötü, kâğnılar yavaş. Beğenmedi. Yolları demir etti, gidişleri hızlı.

El tezgâhı dokumaya ve yel değirmeni öğütmeye yetmiyordu. Beğenmedi. Fabrikalar kurdu. Ayrılıklar istemedi, birlikler kurdu. Eskilikler, gerilikler istemedi; yenilikler, ilerilikler kurdu. Dövüş istemedi, barış kurdu. Düşmanlık istemedi, dostluk kurdu. Düşüklüğü sevmezdi, güçlü oldu. Haksızlığı sevmezdi, hak gözetti.

Hiç bir devlete haksızlık etmedi. Hangi birinden olursa olsun, gelebilecek haksızlığı asla kabul etmedi.

Kendi devletini, en büyük devletten asla aşağı görmedi. Kendi milletini, hiç bir an, dünyanın en onurlu milletinden asla geri, asla güçsüz görmedi, göstermedi.

RUHLARI UYARDI! GÖZLERİ AÇTI ! BAHTSIZ MİLLETLERE, BAHT VE UMUT OLDU!

İNSANLIĞA DERS VERDİ !

Ruhun şad olsun, Aziz Atatürk’üm!

Mehmet Nuri Sungur

ATATÜRK’Ü SEVMEK YA DA SEVMEMEK

Yazan:  Ferruh Sidar

Neredeyse tamamına yakını, ya satın alındı ya da farklı yöntemlerle yandaş yapıldı.

Tiksinti veren programları dayatarak yozlaşmanın doruklarına tırmanan zehirli haz salya salya dökülüyor ekranlardan. Ve satır satır lekeliyor gazete sayfalarını.

Dinlenip dinlenip İnönü’ye; aslında o’nun kimliğinde Atatürk’e yapılan saldırıların ardı arkası kesilmiyor bir türlü. Ellerindeki güç ve halkın umursamazlığıyla coşan birçok densizin doğrudan Atatürk’e yöneldiğine tanıklık ediyoruz son zamanlarda. Aynı saatlerde kimi kanallarda Atatürk’ün yönetim biçimi çekiştirilirken kimilerinde de ahlâkının sorgulandığını izliyoruz peş peşe. Atatürk’ün ahlâkı, daha doğrusu ahlâksızlığı konusunda örnekler sıralanıyor pervasızca! Geçmiş dönemlerde “dinsiz bir ayyaş” olduğu vurgulanıyordu sık sık. Bu günlerde ise; manevi kızı olan Afet İnan’la aşk yaşadığı, Fransız Büyükelçisinin kızını ayarttığı, Fikriye hanımı kullandığı ve işi bittiğinde (intihar süsü verilse de) kendisinin öldürdüğü, sabahlara kadar çalıştığı için değil de korkak biri olduğu için ışıklarının sürekli yandığı, kadınlarla sarmaş dolaş dans ederken yerlere yuvarlandığı, suçsuz din adamlarını idam ettirdiği gibi şeyler dillendiriliyor…

Atatürk karşıtlarının yüreklerinde, külün ateşi barındırdığı gibi sakladıkları kin, nefret ve tutarsızlığın ana kaynağı, adeta kilitlenmiş bulunan genetik yapılarıdır elbette. Çünkü o’nun devrimlerine karşı çıkanlar buharlaşıp yok olmadılar o yıllarda. Neslini sürdürecek olan çocuklarının kulaklarına yalnızca isim değil, duygu ve düşüncelerini de seslediler ve onların gelişip serpilmesini dilekleri yönde gerçekleştirdiler. Ne var ki, yaşam denen gerçeklik “evrim,” dediğimiz ileriye yönelik süreç çürümüş tüm değerleri silip atar bünyesinden.  Bilinçaltı direktiflerin gölgesinde yaşanılan gerçeklik rahatsız eder insanları…

Saldırganlar, bu günkü konumlarını ve varlıklarını, her gün küfrettikleri insanlara borçlu olduğunu bilmiyor değil ki. Ellerinde kılıç, beyaz çarşaflar içinde havada uçuşan ruhların Çanakkale Savaşını kazandığını söyleseler de, (tüm dünyanın Çanakkale Kahramanı ilân ettiği) Atatürk’ün neler yaptığını ve o’nun “korkak” olmadığını da biliyorlar. Henüz tek başınayken apoletini söküp, Osmanlı Padişahına kafa tutan birini “korkak” göstermenin bozuk yapılarından kaynaklandığını da sızılar halinde hissediyorlardır eminim. Çok partili yaşamın önünü açarak, o günden bu güne iktidar olmalarını sağlayan birine saldırırken, tarikatları eski konumuna getiren siyasi liderlerine tapınmaları ve o’na toz kondurmamaları anlaşılır bir şeydir kuşkusuz. Uçkuruna düşkünlüğü yüzünden üç aileyi yıkmış olması ve nasıl bir diktatör olduğu da onlar açısından önemsizdir…

Hayır, tatmin olmuş değiller henüz. Cumhuriyet’i ve onun kurumlarını kuşatıp diledikleri gibi kullanıyor olsalar da; tüm yaşam bir çift dudağın hareketiyle şekillense de yeterli değil onlar için. Atatürk’ün “hain” diye nitelediği kişileri kahraman ilân etmeleri ve kimilerinin de heykelini dikmeleri kinlerini köreltmiyor. Dini liderlerinden birinin: “sakın içinizdeki kini ve nefretti küllendirmeyin, onları sımsıcak saklayın,” diye; hırsından ağlayarak verdiği “vaaz”lar henüz yeni sayılır…

Dönüşmeleri için zamana gereksinimleri var. Doğuştan gelen bilgilerinin yanında, serpilip geliştikleri ortamlardan elde ettikleri bilginin kıskacından sıyrılmaları kolay değil. Elbette, bunu kendileri başaracak; sürecin hızlı veya yavaş olması ise kendilerine bağlı. 15 yıl öncesine kadar öykünmüş bulundukları ülkelerin durumu her haliyle ortada. Başları taçlandığı için gerçekleri de anlamış görünüyorlar; çağdaş düşünceden henüz uzak olsalar da, çağdaş giyinip çağdaş yaşamı yeğledikleri de su götürmez bir gerçek. Benim, “Post-Muhafazakâr,” diye nitelediğim zihniyetin şarlatanları; özellikle, karı-koca gazeteciler gibi, “yeni sürüm” olan türleri “Kıyafet Devrimi”ni eleştirse de birinin fes, diğerinin de kara çarşaf kullanmaması elbette çelişkidir, iki yüzlülüktür. Ama kimilerinin çıkarı, kimilerinin de genetik yapısı bu çelişkinin kırılmasına şimdilik olanak vermiyor…

“Tek rüyam kaldı, o da demokrasi,” diyordu Atatürk. Denese de, bu hayalini gerçekleştiremeden çekip gitti bu dünyadan. Bunca yıl geçti; o, aptalca eleştiriliyor olsa da gerçekleştirilmiş değil bu rejim. Dünyada demokrasi sıralamasındaki listede adımız yok. Hibrit denilen (karışık) yönetimlerde ise 98. sıradayız…

Ulu Önder’in bıraktığı iz çağları aştı. İnsanlık tarihinde hiçbir lider hakkında bin kitap yazılmış değil, hâlâ da araştırılıp yazılıyor, dünyanın en saygın üniversitelerinin belirlediği 11 adet ölçüte uyan başka lider yok. İnsanlık tarihinin en çileli döneminde “yüzyılın lideri” seçilen yine o…  Bizim nankörlüğümüz, o’nun tarihte edinmiş olduğu yeri “toz” parçası kadar etkilemez. Dahası hiç birimiz olmasak ta, bu ülke bin parçaya bölünse de o’nun değeri tüm dünya ve tarih açısından silinmeyecek konumdadır. Bu nedenle yukarıda yaptığım tespit Atatürk’ü savunmaya yönelik değildir; bu kimsenin haddi de değildir zaten. O’nu sevmek ya da sevmemek önemsizdir; “beni anlayın yeter,” demişti. O, artık, tüm dünyayı aydınlatan bir ışık. Yalnızca ülkesi için değil, tüm insanlık için açtığı yol karartılamayacak kadar aydınlıktır. O’nun ışığı deprem paralarıyla yapılan “duble” yollardaki armatürlerin ışığına benzemez, çamur atılsa da lekelenmez türden; güneş ışığı gibidir…

Ferruh Sidar 13.11.2011