CEM ÖZDEMİR’E AÇIK MEKTUP

ERIVAN

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[Evet Sn. Özdemir. Sizi tebrik ediyorum…yok hayır. Sizi kutluyorum ki; Alman parlamentosunu ve Alman gazetelerini gülünç duruma düşürmeyi başardınız!

CEM ÖZDEMİR’E AÇIK MEKTUP

Sn. Özdemir, Sizi yürekten tebrik ediyorum ki; iki yıllık Amerika tecrübelerinizin dönüşünde yapmış olduğunuz çalışmalarla Ermeni Soykırımına; “Şansölye Angela Merkel’in ve dış işleri bakanı Walter Steinmeier’in katılmadığı oylamada Alman Parlamentosundan evet oyu aldınız.” Ve Sizi tekrardan tebrik ediyorum ki; kendinizi ve Alman Parlamentosunu, hatta tüm Alman medyasını dünya kamu oyu önünde gülünç bir duruma düşürmeyi başardınız. Neden mi Sn. Özdemir! Uzun yazmayacağım, kısa olacak!

Sn. Cem efendi!

Parlamentoda tüm konuşanları takip etmiştim. Bu sabah da Alman medyasını gözledim. Hatta Size teşekkür eden Türk gazetecisinin de olduğunu gördüm. Parlamento konuşmalarını dinlerken içimden gülmek gelmemişti ama; bu sabah Alman gazetelerini okurken kendimi tutamadım. Tutamadım dersem, güldüğümü sanmayın, bir acı tebessümdü hepsi.

Biliyormusunuz Sn. Özdemir. Olaylar bu kadar acı olmasa, insanın gülesi gelirdi.

Bakınız Sn. Özdemir! Size göre 1915 de neler olmuş, neler olmamış.

1915 olaylarında tek bir Türk ölmemiş. Tek bir kadının ırzına geçilmemiş. Tek bir çocuğumuz havaya atılıp altına süngü tutulmamış. Türkler evlere doldurulup yakılmamış. Ermeniler Osmanlıya karşı hiç bir isyan yapmamışlar. Ruslar ile beraber çalışmamışlar. Ama biz Türkler her şeyi yapmışız. Yani durup dururken, keyfimiz öyle istediği için katliamlar yapmışız, sürgünler düzenlemişiz, insanları öldürmüşüz, asmışız, açlığa terk etmişiz ve daha neler ki neler yapmışız.

Yani; onurla temsil ettiğin, vatandaşlığına sahip olduğun Almanların yaptığı gibi, insanları hiç bir günahı yokken, sadece başka bir ırktan olduğu için toplayarak mezbahana ya, gaz odalarına, fırınlara göndermişiz.

Şimdi Size soruyorum! 1915 olayları böyle mi olmuş Sn. Özdemir?

Bırakalım benim büyük halamı. Bırakalım Türklerin ne dediklerini. Peki; bir çok yabancı bilim adamlarının bu konu hakkında tamamen aksini yazdıklarını nereye koyacağız sn. Özdemir?

Nereye koyacağız adıyla, köyüyle, mekanıyla tespit edilmiş, arşivlenmiş 518 bin hunharca öldürülen Türk insanını? Nereye koyacağız tespit edilemeyenlerin listesini? Nereye koyacağız dere boylarında, kuytularda ırzına namusuna tecavüz edilenlerin listesini? Nereye koyacağız bunları ‘güzel çocuk’? 1970 yıllarında okula gittiğini düşünüyorum. Git öğretmenine sor bakalım ki; sizlere tarih dersi verdiler mi? Vermediler. Çünkü Almanlar tarih dersinden korktukları için, dersini de okullarda okutmaktan korkuyorlardı!

Evet Sn. Özdemir. Sizi tebrik ediyorum…yok hayır. Sizi kutluyorum ki; Alman parlamentosunu ve Alman gazetelerini gülünç duruma düşürmeyi başardınız!

Mehmet Nuri Sunguroğlu

04.06.2016

BU BÖYLE DEVAM EDEMEZ

imperyalismus[Pazar sohbeti]

BU BÖYLE DEVAM EDEMEZ

Her yıl olduğu gibi, bu yılda “soykırım” suçlamalarıyla yoğun baskı altına alınan Türkiye Cumhuriyeti; bu yoğun baskıya karşı sadece “biz yapmadık” ile cevap vererek meseleyi kapatamaz. Türkiye Cumhuriyeti, reaksiyon yerine aksiyon politikasını uygulamaya koymak zorundadır. Meseleyi gündem olarak görüp geçiştirmek büyük bir milletin şanına yakışmaz olduğunun bilincinden yola çıkarak; suçumuz varsa, kabul etmek, yoksa bunu dünyaya anlatmak zorundayız. Böyle bir sorumluluğu bizim için başkalarına bırakmak, meselenin ağırlığının farkında olmamaktır. 100 yıldan beri bu çok önemli konuya yeteri kadar önem vermediğimiz büyük bir talihsizlik olmuştur. Bu konu üzerinde yeteri kadar çalışmadığımız içindir ki, dünya literatürüne “soykırım” kavramı girebilmiştir.

Soykırım” kavramı vurmak, öldürmek sürgün etmek ile mukayese edilemez. “Soykırım” kavramı, bir milletin başka bir milleti planlı olarak yer yüzünden yok etmesi demektir. Topluca işlenmiş olan en ağır ve en adi suç olan bu etiketi, nesillerimizin alnına yapıştırarak, onları sonsuzluğa kadar mahkum etmek hakkına asla izin verilmemelidir. Bunun tek yolu ise, kendimizi aklamaktan geçer. Bu aklama; “biz yapmadık, onlar yaptılar” diyerek havanda su dövmek ile olmaz. Eğer onlar yaptılarsa, çıkar belgelerini koy dünyanın gözünün önüne ve sustur bu propaganda makinesini. Yok eğer biz yaptıysak, o zaman suçumuzu kabul ederek gereken ne varsa yapalım.

Siyasi kararlarla üzerimize yıkılmak istenilen “soykırım” suçlamasının henüz mahkemece verilmiş bir hukuki kararı olmasa da, bunun karşısında susmak, yarınların ne getireceğini de peşinen kabul etmektir.

Emperyalist düşünceyi üretenlerin dünya tarihinde soykırım yapanları bellidir. İspanyollar Güney Amerika’da, bu günkü Amerikalılar Kuzey Amerika’da, Belçikalılar Kongo’da, Almanlar Afrika’da Nabibiya halkına, Fransa Cezayir’de Ruslar kendi ülkesinde, İngilizler Avustralya’da ve yine Almanlar Avrupa’nın tümünde yaptığı Yahudi soykırımı tarihin karanlıklarında saklıdır. Bunlardan sadece Almanlar resmi olarak Yahudi soykırımını kabul etmiş; Avustralya yerlilerden özür dilemiştir. Ya ötekiler? Sadece Belçikalılar Belçika Kongo’sunda 10 milyon yerlileri acımasızca yok etmiştir. Günümüzde dahi İsrail Filistin çatışmasında, uzun vadeli olarak bir soykırım politikası izlenmektedir. Ne var ki; tüm bunlar bizi ev ödevimizi yapmaktan alıkoyamaz ve bunun böyle devam edeceğini kabul etmek, dünya siyasetine saf ve naif bir düşünce ile yanaşmak demektir.

Sonuç olarak:

Türkiye Cumhuriyeti bu mesele için hiç bir masraftan kaçınmadan tarafsız bir Enstitü oluşturarak meselenin özünü açığa çıkarmalıdır. Bu çalışmanın özünde olması gereken arşivler ki, bunlar bellidir. Başta Osmanlı arşivleri ve Rusya, Amerika, Fransa, Almanya Ermenistan arşivleri bu Enstitü için arşivlerini açmalıdırlar. Bu enstitüde yüksek donanımlı bilim adamlarına çalışmak imkanını tanıyacak gerekli bütçe; 2010 yılında İstanbul kültür şehri için ayrılan paranın yarısını bile oluşturmaz. İstanbul’a harcanan o paradan günümüze ne kaldı diye düşünürsek, bir kaç milyonerden başka bir şey yok diyebiliriz. Ama; tarihin bize bıraktığı ağır miras için harcanacak paradan geriye ve gelecek nesillerimize çok şey kalacaktır.

Hayırlı Pazarlar…Sevgiyle kalın.

Mehmet Nuri Sunguroğlu

26 Nisan 2015

AĞIR MİRAS 1915 / 6 / -TALAT PAŞA RAPORU

Mehmed_Talat_to_the_Presidency_of_the_Martial_Law_CourtBaşta Fransa olmak üzere, batılıların Türk milletine karşı Ermeni soykırımı olarak tanımladığı 1870-1918 Ermeni olayları, acaba onların içerisinde kendi devletlerine karşı olsa idi nasıl davranırlar dı ? Türklerin Malazgirt’ten Anadolu’ya girdiğinden beri, Bizans boyunduruğundan kurtulan Ermeniler, Osmanlı devletinin “milleti sadik-asi” iken, ne oldu da isyana başladılar ?
Rus, Fransız, İngiliz; ayrıca Amerikan misyonerlerinin Anadolu’yu parçalamak, Osmanlıyı yıkarak tüm mirasına el koymak için kendilerini maşa olarak kullanıldığını anlayamadan, devlete karşı isyana başlamaları, Ermeniler için tarihlerinin en büyük talihsizliğidir. Yıllarca beraber yaşadıkları millete karşı, isyan ettiklerinin belgesini kendileri de biliyorlar. Günümüzde ise, yine aynı batılıların bendine su dökerek, Türklere karşı inanılmaz lobi çalışmalarıyla, tarihteki hatalarına hak vermenin çabasında olmaları, tarihten ders almadıklarının da belgesidir.

Talat Paşanın Ermeni faaliyetleri ile ilgili olarak sıkıyönetim mahkemesine gönderdiği “çok gizli” ibareli ve 24 Mayıs 1915 tarihli yazı.
Osmanlı Hükumeti / İçişleri Bakanlığı / Emniyet Genel Müdürlüğü

Yazı no: 4297

Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanlığına // “Çok gizlidir”

18 Mayıs 1915 tarih ve 831 numaralı tezkerenizin cevabıdır. Ermeni Hınçak Komitesi “1878” yılında kurulmuş bir ihtilal cemiyetidir. Program itibarıyla sosyal demokrattır. Meşrutiyet’ten sonra asıl takip ettikleri amaç (hükumetin özellikle yenilik yapmadığı ve diğer milletleri Türkleştirmek için uğraştığı) iddiasıyla, Avrupa’nın denetimi altında Ermenistan’da bir özerk idare kurmak ve sonra bağımsızlıklarını kazanmaktır. Son zamanlarda komite başkanlarının ve özellikle Akno’nun gayretiyle komiteler, hükumetin ve memleketin aleyhine olacak her türlü girişimde ortak hareket etmek için anlaşmışlardı. Bunun üzerine, o zamandan beri, gerek doğu illerinde, gerek Osmanlı ülkesinin diğer bölgelerinde ortaya çıkan bütün olaylar, bu komitelerin tertipleriyle, oluşturdukları şubelerin talimatıyla ve başkanlarının yardımlarıyla meydana gelmiştir.

Doğu illerinde ortaya çıkan olaylara gelince: Bitlis, Hizan ve Muş civarında, genellikle komite reislerinin kendi idareleri altında bulunan Ermeniler, birçok ihtilal olayı meydana getirmişlerdir. Diğer yönden yine bu komitenin en önemli isyan merkezlerinden biri olan Zeytun bölgesinde, büyük ölçüde isyan girişiminde bulunulmuş ise de silahlı kuvvetler ile bir kısmı sindirilebilmiş tir. Van’ın Çatak ve Gevaş taraflarında başlayan isyan ise,sonradan Van’da daha müthiş bir biçimde alevlenmiş ve hemen hemen bir iki aydan beri devam eden ihtilal sırasında, yerli asiler ile Rusya’dan gelen Hınçak ve Taşnak komite reislerinin idaresi altında bulunan asiler, bombalarla, dinamitlerle, reji, düyunu umumiye, banka, postane gibi bazı binaları tahrip ederek asker, milis ve halktan yüzlerce kişiyi şehit etmişlerdir. Diğer illerde, özellikle Kayseri, Diyarbakır, Elazığ, Samsun, Ankara, Sivas, Halep, Adana, Maraş ve İzmir’de yapılan araştırmalarda da önemli bir kısmı Hınçakist olan Ermenilerden külliyetli patlayıcı madde ve yasaklanmış silahlar ele geçirilmiştir. Kayseri ve Diyarbakır’a ait iki fotoğraf geri gönderilmek üzere Ek’tedir.

Hemen hepsi Osmanlı memleketi halkından olup, komitelerin teşvikiyle Amerika’dan, Bulgaristan’dan ve Romanya’dan Rus ordusuna gönüllü olarak giden Ermenilerden, Hınçak ve Taşnak çetelerinin, Erzurum Milletvekili Pastırmacıyan, Balkan Harbi sırasında Edirne ve civarında Müslümanlara yaptıkları mezalim ve vahşetlerle ünlenen Antranik ve arkadaşları yönetiminde Bayazit ile sınırlarda rastladıkları köyleri tahrip ederek Müslümanları tamamen katletmişlerdir.

Aslında, merkezleri Rusya ve diğer dış ülkelerde bulunan ve bugün unvanlarında bile ihtilalci sıfatını koruyan Ermeni komiteleri, özellikle Hınçak Komitesi, içerideki ihtilal teşkilatının yayınlarıyla memleketin bugününe ve yarınına etki edecek hain hareketlerden hiçbir zaman geri kalmamıştır. Devletin harbe girdiği sırada, komiteler ordunun zayıflamasını bekleyerek zamanı geldiğinde bütün kuvvetleriyle ve her yerde ihtilal için birlikte karar vermişlerdi. Doğu illeri ile Sivas mıntıkasında Osmanlı ordusunu arkadan tehdit için büyük ölçülerde aldıkları tertipler ve askerden firar eden Ermenilerin silahlandırılmalarıyla, çete halinde devlete karşı kullanılmaları ve birçok yerin silah ve patlayıcı madde muhafaza merkezi haline getirilmesi, söz konusu kararın ispatıdır.

Bu duruma göre bütün bu ihtilâl hareketlerinin, sırf bağımsızlık amacını güden Hınçak ve Taşnak Komitesinin tertibiyle, kendilerine bağlı şubelerin aracılığı ile idare edildiğini ve bunların üyeleri olup, gerek yabancı ülkelerde ve gerek memlekette bulunan şahısların aynı amaç için, Osmanlı hakimiyetinin mahvına ve Müslümanların yok edilmesine ve bağımsız bir Ermenistan teşkiline çalıştıklarını ispat eden belgelerdir.

24 Mayıs 1915
İçişleri Bakanı
Talat
Kategori: Ermeni soykırımı iddiaları

AĞIR MİRAS 1915 ( 5 // 3 ) TARİHİN EN BÜYÜK YALANI; ERMENİ SOYKIRIMI

ProfJustinMcCarthyAĞIR MİRAS 1915 ( 5 // 3 ) TARİHİN EN BÜYÜK YALANI; ERMENİ SOYKIRIMI
>>Amerikali Prof. Dr.Justin McCarthy’nin 2002 yılında Londra’da vermiş olduğu “First Shot” (İlk kurşun)adlı konferans dan 3. bölüm.<<

Gizli toplantıları sürdüren, sadece ideolojik dostlarıyla konuşan Türk veya Ermenilere tek bir sorum var. Her türlü bilimsel tartışmayı reddeden Türk veya Ermenilere bir sorum var. Niçin korkuyor­sunuz?

Dürüst bir tartışma için davetimi tekrarlıyorum. Davalarına inananlar savunmalarını da sözleriyle yapmak mecburiyetindedirler; tartışmak için istekli olma­lı ve sadece kendileriyle aynı fikri paylaşanlarla konuşmamalıdırlar.
Parlamenter ve tarihçilere bir önerim daha var: Siyaseti bir tarafa bırakın ve tarihle ilgili sorular sorun. Ermeni ve Türk tarih çalışması şu asli soru sorulma­dıkça incelenemez: Türklerin yaptıkları, soykırım veya müdafaa, nasıl ifade edilirse edilsin Türkler bunu niçin yapmış olabilir?
ERMENİ SOYKIRIM YALANI
Ermeni milliyetçilerinin beyanlarındaki en önemli meselelerinden biri Türklerin Ermenilere neden saldırdığı sorusudur. Türkler ve öteki Müslümanlar, Müslüman bir imparatorlukta çoğunluktaydılar. Asırlarca Ermenilerle beraber ya­şamışlar ve Ermenilerin dinlerini ve geleneklerini sürdürmelerine izin vermişlerdir. Fakat, Ermeni milliyetçilerine göre, Türkler aniden Ermenilere saldırmaya karar vermişler. Bundan da kötüsü, Türkler planlı bir soykırımla tüm Ermenileri yok etmeye karar vermişler. Ermeni milliyetçileri Türkler için atfettikleri bir sürü hayali planla birçok neden üretmişlerdir.

Türkler Ermenilerin mallarını çalmayı düşünüyorlarmış. Anadolu Türklerini Orta Asya’ya birleştireceklermiş fakat Ermeniler yollarının üzerinde bulunuyormuş. Osmanlıların Balkan savaşlarından gelen mülte­cileri yerleştirmek için Ermenilerin yaşadığı topraklara ihtiyacı varmış. Daha duy­gusal nedenler de uydurulmuş: Türkler Ermenileri kıskançlık sebebiyle öldürmek istiyorlarmış, çünkü Ermenilerin üstün olduğuna inanıyorlarmış. Yoksa Türklerin din düşmanlığından kaynaklanan sebepleri mi var?
Türkler Ermenilerin mallarını gasp etmek istemişler midir? Şayet öyle ol­muşsa, İstanbul, Edirne ve İzmir’deki zengin Ermenilerin mallarına dokunmayıp, Doğu Anadolu’daki yoksul Ermenilere karşı savaş açmaları bir hayli tuhaf.
Türkle­rin Ermenilerin mallarına imrendiklerini hiçbir zaman ispat edemeyiz. Fakat malla­rını kimin çaldığını sorabiliriz. Hırsız kimdi? Mağdur kimdi? Birinci Dünya Savaşı başladığı zaman Ermeniler Erivan, Karabağ ve Kars’ta Türklerden ele geçirdikleri topraklarda yaşıyorlardı. Türkler Ermenilerin topraklarını değil, Ermeniler Türkle­rin topraklarını çalmışlardı.
1. Dünya Savaşı esnasında, Ruslar Doğu Anadolu’yu işgal ettiklerinde bir kez daha Türklerin ve Kürtlerin mallarını talan eden Ermenilerdi. Anadolu Müslümanları evlerini ve çiftliklerini kaybettikten 100 yıl sonra intikamlarını alır ve Ermeni topraklarını ele geçirirler.
Orta Asya Türkleriyle birleşme arzusu başta Enver Paşa olmak üzere bazı Osmanlı liderlerinin ilginç ülkülerinden biriydi. Bu, Azerbaycan hariç hiçbir zaman ciddi bir şekilde düşünülmemiştir. Ermeniler böyle bir plan için nasıl engel olabilir­ler ki? Orta Asya’ya giden yol Ermenistan’dan değil İran’dan geçiyordu. Ermenistan üzerinden geçmeyi düşünmeleri için çılgın olmaları gerekir. Bunu ispatlamak için haritaya bakmak kafidir.
Orta Asya’ya varmak için kuzeye ilerleyen Türk Ordusu Kafkas dağlarının zirvesinden, çöl ve step alanından geçmek zorunda kalacak, so­nunda Aral Denizi’nden güneye ulaşacak. Bunu Enver Paşa bile deneyemezdi. Cengiz Han bile kıyı şeridinden gitmişti.

Osmanlı Anadolu’sunda yaşayan öteki Ermeniler Osmanlıların doğu çıkartması esnasında yollarını keser miydi? İlerleme­yi engellemek için orduları harekete geçirseler mesele oluştururlardı. Gerçekten de Osmanlılara karşı silahlandılar, fakat Ermeni ayaklanmasının Orta Asya ile hiçbir alakası yoktu.
Osmanlıların Balkan savaşı mültecilerine yer bulmak maksadıyla Ermeni topraklarına göz diktiği iddiası tamamen yanlıştır. Mültecilerin tamamı 1. Dünya Savaşından önce yerleştirilmişti. Hepsinin yerleştirildikleri yerler Trakya ve Batı Anadolu idi, Doğu Anadolu değil.
Türkler kendilerinden üstün olduklarını düşündükleri için mi Ermenilerden nefret edip, onları öldürmeye kalkıştılar? Hiçbir Osmanlı arşivinde veya beyanında böyle bir kanıt yoktur, fakat benim tercih ettiğim kanıt Türklerle yaşamış olan herkesin kanıtıdır. Son 35 yıl içinde birçok Türk’le tanıştım. Bu Türklerin çoğu
insanların eşit olduğunu düşünüyorlardı. Türklerin hiçbirisi Türklerin herhangi birinden aşağı olduklarını düşünmüyordu. Osmanlı Türklerinin de farklı düşündüklerini sanmıyorum.
“Dini nefretle” alakalı iddialara gelince, tarih bunun gülünecek bir yalan ol­duğuna işaret ediyor. Müslümanların, Ermenileri 700 yıl boyunca kabul ettikten sonra, İslam’ın hükümlerini bir kenara bırakarak Hiristiyanların haklarını reddede­ceklerine kim inanır? Osmanlı tarihinin hoşgörü konusunda örnek olduğu ve Hiris­tiyan devletlerden çok daha iyi bir geçmişe sahip olduğunu kim unutabilir? Hayır, Doğudaki Müslümanlar Ermenilerden nefret etmeye ve korkmaya başlamışlardı, fakat bu, Ermenilerin ve Rusların yaptıklarından dolayıydı.
Ermeni milliyetçilerinin tartışmaları son tahlilde tek bir iddiaya dayanır: Türkler delidirler. 700 yıl boyunca birlikte yaşadıktan sonra Türkler bir anda Ermenilerden nefret etmeye başlamış ve onları öldürmeye karar vermişlerdir. Bundan başka hiçbir açıklama Ermeni milliyetçilerinin Türkleri suçlama isteğini tatmin edemez.

Sözde soykırım için yapılan tüm açıklamalar Türklerin tamamen akıl dışı hareket ettikleri iddiası üzerine kurulmuştur.

Derleyen:
Mehmet Nuri Sunguroğlu
26.03.2015

Yazı devam ediyor, takip eyleyin!

AĞIR MİRAS 1915 ( 3 // 1 ) ERMENİ SOYKIRIM YALANI

ERMENI-3AĞIR MİRAS 1915 ( 3 // 1 )
ERMENİ SOYKIRIM YALANI // Prof. Dr. Justin Mc CARTHY

Prof Justin McCarthy, Austuralya / Melbourne Sempozyumu. 7 Aralık 2013: “1915 -1919 Döneminde Ne Oldu?”

GİRİŞ
Ermenilerin basın saldırılarına boyun eğmeyen, yazdığı eserler ve verdiği mücadele ile Türk milletine bir çok Türklerden daha çok destek olan Justin A. McCarthy kimdir?
19 Ekim 1945 yılında dünyaya gelen Justin A. McCarthy, Louisville Üniversitesinde ABD’li tarih profesörüdür. Uzmanlık alanları arasında Osmanlı İmparatorluğu, Balkanlar ve Orta Doğu tarihi bulunmaktadır.

McCarthy, felsefe okuyarak başladığı meslek hayatında zamanla tarihe yönelmiş 1967-1969 yılları arasında Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve Ankara Üniversitesinde de görev yapmıştır. Doktorasını 1978 yılında Kaliforniya Üniversitesi’nde (The University of California, Los Angeles) tamamlamış ve daha sonra Boğaziçi Üniversitesi tarafından da fahri doktora ünvanına layık görülmüştür. Ayrıca McCarthy Türkiye Çalışmaları Enstitüsü’nün (Institute of Turkish Studies) yönetim kurulundadır.

Yazdığı kitaplarda, yüz binlerce Ermeni’nin ve en az bir o kadar Müslüman Türk’ün öldüğünü kabul etmekle beraber Ermeni soykırımı iddialarını reddeder. ABD’deki en büyük Ermeni kuruluşu olan Amerika Ermeni Komitesi ANCA ise McCarthy’nin Türk Hükumeti tarafından desteklendiği konusunda iddiaları vardır. Bu iddialar, McCarthy’i üzmüş ve “Bana göre bunların en kötüsü ise en nefret ettiğim şey olan politize olmuş milliyetçi bir bilim adamı olmakla suçlanmak olmuştur. Neden bunları söylediğime dair doğru olmayan sebepler uyduruldu. Annemin Türk olduğu, karımın Türk olduğu, Türk Devleti tarafından büyük paralar aldığım gibi. Bunların hiçbirisi doğru değildir, ancak doğru olsalardı bile yazılarımı bir parça etkilemeyecekleri; bir bilim adamının çalışmasına meydan okumanın yolu onun yazdıklarını okumak ve bilimsel bir çalışmayla karşılık vermektir, o bilim adamının kişiliğine saldırmak değildir.” diyerek yanıt vermiştir.

Meseleleri kimin başlattığı sorusu önemlidir. Hem ahlaki, hem tarihi yönden önemlidir… diyor Justin A. McCarthy.
Yüzyılı aşan bir savaş hali süresince Türkler ve Ermeniler birbirlerini öldürmüşlerdir. Öldürme eyleminin kimin başlattığı sorusu iyi anlaşılmalıdır, çünkü saldırganlık nadir olarak, fakat savunma hakkı her zaman haklı gösterilebilir. Kendilerini savunanların eylemleri zaman zaman savunma sınırlarını aşabilir ve tam bir intikama dönüşebilir. Bu, savaşta çok sık karşılaşılan bir durumdur ve eleştirilmemelidir. Fakat suçlanması gerekenler, savaşı başlatanlar, ilk vahşeti yapanlar ve kan dökülmesine sebep olanlardır. Meseleleri başlatan her zaman Ermeni milliyetçileri olmuştur. Ermeni isyancıları olmuştur. Suç daima onların üzerinde kalacaktır.
Prof. Dr. Justin Mc CARTHY

Tarihçiler gerçeği sevmelidir, gerçekleri saptırmadan vermelidirler diyor Justin A. McCarthy ve ekliyor.
Bir tarihçi sadece gerçeği yazmakla yükümlüdür. Tarihçiler yazmadan önce tüm ilgili kaynaklara bakmak zorundadırlar. Kendi ön yargılarını gözden geçirmeli ve bunların gerçeği etkilememesi için ellerinden geleni yapmalıdırlar. Ancak bundan sonra tarih yazmalıdırlar. Tarihçilerin temel ilkesi şudur: “Bir konuyu bütün yönleriyle ele al; ön yargılarını bir kenara bırak. İşte o zaman gerçeği bulmayı ümit edebilirsin.”
Tarihçiler her zaman bu ilkeyi izlerler mi? Hayır, fakat iyi tarihçiler gayret gösterirler.
Bir tarihçinin görevinin gereğini yerine getirip getirmediğini anlamanın yolları vardır. Tüm önemli ilgili kaynakları incelemelidir. Amerikan tarihi ile ilgili bir kitap sadece Fransızca kaynaklara dayanıyor, Amerikan kaynaklarından faydalanmıyor sa gerçek tarih olamaz. Önemli olayların hepsi dikkate alınmalıdır. Alman ve Yahudi tarihi ile ilgili bir kitap Holocaustta öldürülen Yahudilerden bahsetmiyorsa gerçek kabul edilemez. İnsana rahatsızlık veren olaylar, yanlış düşünce ve ön yargılarla uyuşmayan olaylar bir tarafa bırakılmak ve göz ardı edilmek yerine ele alınmalıdır.
Türk ve Ermeni tarihi ile ilgili yazılmış bir kitap Ermeniler tarafından öldürülen Türklerin tarihini ihtiva etmezse gerçek sayılamaz.
Bu gayet açık. O kadar açık ki zikretmek bile gereksiz. Fakat biz bunun zikredilmesinin gerekli olduğuna inanıyoruz, çünkü bir çok tarihçi doğru tarih yazmanın ilkelerini unutmuş.

Derleyen: Mehmet Nuri Sunguroğlu
17.03.2015
Yazı devam ediyor, takip eyleyin !

AĞIR MİRAS 1915

AĞIR MİRAS 1915 (2)
24 NİSAN SÖZDE ERMENİ SOY KIRIMINA DOĞRU YANAŞIRKEN

erich
Değerli okurlar,

Tam yüz yıldan beri, ama özellikle 1970 yıllarından beri Ermeni diasporasının Türkiye Cumhuriyetine karşı uyguladığı psikolojik soğuk savaşın 100. yıl dönümüne 2 ay kaldı. Kesinlikle inanıyorum ki; bu yıl geçmiş yıllardan çok daha zor olacaktır. Dışarıda yaşayan Ermeni lobisi ve onları destekleyen; başta Fransa ve Amerika olmak üzere daha başka ülkelerden de ülkemize baskı uygulanacaktır. Bu defa Ermeni lobisi başlamadan biz başlayalım diye düşünüyorum.
Mesele bir iç savaş değilmiydi? Rusya ve İngiltere’nin desteğiyle içte isyan çıkaran Ermenilere karşı ülkenin bütünlüğünü korumak ve güvenliği için alınan tedbirler sonunda tehcir de düşünülmüştür ve uygulanmıştır. Bu uygulamada; ama uygulama öncesi ve sonrası ölümler olmuştur. Bu bir isyandı, bu bir iç savaştı; elbetteki her iki taraftan binlerce insan ölmüştür.
ASALA terör örgütünün Türk diplomatlarına karşı uyguladığı katliamlar üzerine meseleye eğilen Avusturyalı tarihçi ve yazar; ödüllü Prof. Erich Feigl, bu konuda kitaplar yazarak tüm bu abartılı „soykırımı“ iddialarını çürütmüştür. 2005 yılında ülkemizde bir konferansta konuşan ve Ermeni diasporasının soykırım iddialarını çürüten Avusturyalı tarihçi ve yazar Prof. Erich Feigl, Ermeni terör örgütü ASALA ile Ermeni diasporasının soykırım iddialarının, Ermeni yazar Aram Andonian’ın ortaya attığı gerçek dışı bazı belge ve fotoğraflardan kaynaklandığını kanıtlamış ve elde ettiği bilgi ve belgeleri “Bir Terör Efsanesi” adlı kitabında toplamıştı.

Nisan 2005 tarihinde İTÜ’de konferans veren Avusturyalı yazar ve belgesel film yapımcısı Erich Feigl, konuşmasını söyle bitirmişti:

>>Türkiye, Ermenilerin yürüttüğü psikolojik savaşa ne yazık ki karşı koyamıyor. Oysa Ermenilerin ileri sürdüğü rakamlar gerçek değil. 1.5 milyon Ermeni’nin öldürüldüğü iddiası saçma…Çünkü bütün Osmanlı topraklarında 1.7 milyon Ermeni yaşıyordu ve bunların sadece 700 bini tehcire tabi tutulmuştu.

Ermenilerin sürgündeki başkanı Bogos Nubar; „Biz savaşın bir tarafıydık. Savaşın içindeydik“ şeklindeki itirafını içeren bir belgeyi ilk kez ben açıkladım. Bu belgeyi bulmam gerçekten büyük bir şanstır. Çünkü Ermeniler kendilerini zor durumda bırakacak bütün belgeleri maharetle ortadan kaldırmayı başardılar.

Soykırım konusunda tartışma olmaz. Bu kabul edilemez. Ermenilerin iddialarını bir kez tanıdınız mı arkasından tazminat ve toprak talepleri gelir. Bunu kesinlikle yapmayın. Soykırımı sakın tartışmayın.

Rica ediyorum, Avrupa Birliği’ne teslim olmayın. Son gelişimden sonra şunu gördüm ki gelişmeniz gerçekten muhteşem. İnanın Avusturya’da bizim böyle bir üniversitemiz yok.“<< (Prof. Feigl, panelin yapıldığı İstanbul Teknik Üniversitesini kast etmişti.)

Nisan 2005 yılında İTÜ’de konferans veren Avusturyalı yazar ve belgesel film yapımcısı Erich Feigl, konuşmasını söyle bitirmişti:

•“Bu topraklar size ait. Sizler Anadolu’ya Malazgirt zaferiyle yerleşmediniz. Çatalhöyük’teki arkeolojik bulgular, sizlerin 10.000 yıldan uzun süredir burada bulunduğunuzu kanıtlamaktadır.”

Orijinal metin:
•“This land is yours. You didn’t settle in Anatolia after the Battle of Malazgirt. Archeological findings at Catalhoyuk prove that you have been here for more than 10,000 years.”

Derleyen:
Mehmet Nuri Sunguroğlu
2/25/2015