GELİŞEN TEKNOLOJİ VE KAYBOLAN İNSANLIK

KRIGE>> İnsanoğlu, kendi ürettiği mekanik gelişmeyi zirveye taşırken; İnsanlığın yolda kaldığının farkında bile olmadığı ise; çağımızın asıl yüz karasıdır!<<

1945 Yılında sona eren 2. dünya savaşından sonra görünürde küresel barış olsa da; aslında hiçte öyle olmadığı tarihi bir gerçektir.
Eski çağlardan beri insanlık tarihinin şekillenmesinde süregelen siyasi iktidar, toprak iddiaları ve ham madde için yapılan savaşlar, günümüzde de aynen devam etmektedir. Kapitalizm ruhunun azgınlığından kurtulamayan İnsanlık; para uğruna ürettiği silahları, İnsanların birbirlerini öldürmesi için sürekli olarak bir moda ürünü gibi pazara sürmesi; gelişen teknolojinin zirvesine ulaşırken; İnsanlığın yolda kaldığını gözlemek, İnsanlık adına utanç verici bir durumdur!
Dünyada olan savaşların farkında olmadığımız…ya da algılamadığımızın sebebi ise; tüm dünyadaki siyasetçilerin ve onlara hizmet eden basın ve medyanın büyük kazancı olması da; İnsanlığın altından kalkamayacağı ayrı bir yüz karasıdır.

Gelişmiş ülkelerin vatandaşları dahi; dünyada barış olduğuna inanırken; sadece kendi ülkelerinden söz ettiklerinin farkında bile değildirler. Yapılan savaşların sorumluluğunu üstlenmek şöyle dursun; haklı olduklarını da iddia edecek kadar manipülasyon edildiklerinin de farkında olmadıkları hiçte şaşırtıcı değildir.
Gelişmekte olan; yada az gelişmiş ülkelerin halkları; zaten savaşların aktörleri olarak seçilmektedir. Aktörü olduğu için de, işi anlayana kadar, atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş oluyor. Sonuç olarak milyonlarca İnsanın yaşamına son verilirken; milyonlarca çocuğun anasız babasız kalması; milyonlarca kadının namusuna tecavüz edilmesi, bir yerlerde karanlığa bürünerek sisli bir dünyada kaybolup gidiyor. Ve tüm bunlar olurken; birileri bir yerlerde silah sanayi üzerinden kazandığı paraların şerefine kadeh kaldırıyor. Ne yazık ki; kadehlerini kaldıranlar da; evinde ekmeği, ayağında donu, okulunda dersliği olmayanlar tarafından alkışlanmaya devam ediliyor.
İnsanoğlu, kendi ürettiği mekanik gelişmeyi zirveye taşırken; İnsanlığın yolda kaldığının farkında bile olmadığı ise; çağımızın asıl yüz karasıdır!

1945 sonrası savaşlarının korkunç bilançosu:

1946-1949 Yunan İç Savaşı
1946-1954 Fransız Çinhindi Savaşı
1947-1949 Filistin savaşı
seit 1948 Myanmar’da silahlı çatışmalar
1950-1953 Kore savaşı
1954-1962 Cezayir savaşı
1956 Süveyş Krizi (ikinci Arap-İsrail savaşı)
1956-1959 Kuban devrimi
1957-1962 Batı Yeni Gine için Hollanda-Endonezya savaşı
1957-1975 Vietnam Savaşı
1960-1989 Namibya kurtuluş mücadelesi
1960-1996 Guatemala’da sivil çatışmalar
1961-1974 Portekiz Sömürge Savaşı
1964 Yılından beri, Kolombiya’daki iç savaş
1966 Yılından bu yana Çad iç savaşı
1968-1979 Bask İç Savaşı
1969’dan beri Papua ve Papua Barat illerinin bağımsızlığı için mücadele
1969-1997 Kuzey İrlanda İç Savaşı
1974-1991 Habeşistan (Etiyopya) iç savaşı
1975-1990 Lübnan iç savaşı
1977-1989 Vietnam-Kamboçya Savaşı
1978-2005 Aceh İç Savaşı (Endonezya)
1978-1989 Afgan iç savaş ve Sovyet müdahalesi
1979 Çin-Vietnam Savaşı
1980 Yılından beri ülkemizde adını koymadığımız PKK terörü ile süren ve hala bitmemiş olan iç çatışma.
1980-1988 İran-Irak savaşı
1982 Lübnan savaşı
1983-2009 Sri Lanka’da iç savaş
1987-1993 İlk İntifada, Gazze / Filistin / İsrail savaşı
1988/1991 Yılından bu yana Somali İç Savaşı
1989-1996/1999-2003 Libeya iç savaşları
1990-1991 İkinci Körfez Savaşı (BM-Irak Koalisyonu)
1991-2001 Yugoslavya iç savaşları
1994 yılından bu yana Belucistan çatışmaları
1996-1997 Birinci Kongo Savaşı
1998-2003 İkinci Kongo Savaşı
2000-2005 İkinci İntifada İsrail Filistin savaşı
2001 Yılından bu yana Afganistan’da savaş
2002-2007 Fildişi Sahili’nde iç savaş
2003-2011 Irak savaşı
2005-2010 Çad’da iç savaş
2006 Lübnan savaşı
2006-2009 Üçüncü kongo savaşı
2008-2009 Gazze (Hamas) / İsrail savaşı
2009 Yılından bu yana, Taliban Pakistan arasında çatışma
2010-2011 Fildişi Kıyısı iç savaş
2011 Libya’da iç savaş
2011 Libya’ya 2011 yılında Uluslararası askeri müdahale
2011 Yılından bu yana, Suriye’de iç savaş
Ve devamıyla şimdiki Irak İŞİD arasındaki mezhep savaşı.

İşte içinde bulunduğumuz dünya bu durumda.

Listelenen tüm savaşların kurbanlarının kesin sayılarını bilmek asla mümkün olmayacaktır.
Mümkün olan bir şey varsa;
İnsanoğlu geliştirdiği teknolojinin esaretinden kendisini kurtaramayarak; yaratılışında saklı olan asıl mucizenin İnsan olmak olduğunu çoktan unutmuş olduğunu anlamakta geç kalmışlığımızdır!

Sevgiyle kalın…!

Mehmet Nuri Sunguroğlu
22.06.2014

KAPİTALİZMİN RUHU, SOSYAL PAZAR EKONOMİSİ VE DÖRDÜNCÜ YOL

sömürüDüşünmek, insanı diğer varlıklardan ayıran çok önemli bir hazinedir. Biz bu hazineyi ne kadar kullanıyoruz?

Düşünmenin tarihi, insanın varlığıyla başlasa da, bilimsel olarak bir kaç bin yıldan eski olmadığını zamanın düşünen insanlarının arkada bıraktığı miras-sal bilgilerden bilmekteyiz.

Düşünmenin milyonlarca şekli ve türü olmasına rağmen; genelde iki türlüdür diyenlere katılsam da; günümüzde uygulanan üçüncü yol düşünme tarzı, İnsanlığa verdiğinden daha çok aldığı açıkça görülmektedir.Yoksa; şu an dünyada ve ülkemizde yaşamış olduğumuz bu kadar karışıklıklar olmazdı.

Düşünceyi, ya da düşünmeyi; Özgür ve dogmatik olmak üzere ikiye ayıran düşünürlerin haklılığı inkar edilemez. Özgür düşünce; olayları eleştirel bir düşünce ile araştırıp sonuca varmaya çalışan düşüncedir.

Dogma düşünceler ise, güçlü bireylerin; toplumu kendi istediği yöne yönlendirmeye zorlayan bir düşünce tarzıdır. Yani tek tip  insan türü bir toplum oluşturmaktır.

Tarihte bir çok örnekleri olan dogma düşüncelerin sonunda felaketler kaçınılmaz olmuşlardır. Almanya’da bir Hitler, İtalya’da bir Mussolini, Sovyetler birliğinin Lenin ve Stalin’i, Çin’in Mao’su, ürettikleri dogmalarla ülkelerinde felaketlere yol açan kişilerdir. İspanya’nın Franko’su son Yıllarında özgür düşüncenin değerini anladığı için, ülkesini kendi uyguladığı dogma yönetime bırakmamıştır. Günümüzde bu dogmalar yıkılmış görünüyorsa da, bir çok ülkelerde devam etmekte olduğunu biliyoruz.

ÜÇÜNCÜ YOL

Yaşadığımız çağda uygulanmakta olan „hybrid-düşünce sistemi“…yani; iki düşüncenin karışımlı hali olan üçüncü düşünüş yolu ise; dogma ve özgür düşüncenin karışımından meydana gelen “yumuşak, ama acımayan” düşünce sistemidir. Bunun adı da kapitalizmdir.

Kapitalizm kelimesi ise; yine o bilinen yumuşak düşünce ilkesiyle “liberal ekonomi/ serbest piyasa ekonomisi” olarak değiştirilmiş ve insanlardan bilinen sömürücü yüzünü saklayarak modernize edilmiştir.

Günümüzde iş veren firmaların bir çoğu borsalarda kayıtlıdır. Onların amacı ise; işçisinin emeği üzerinden ortaklarına her Yıl daha fazla kar payı verebilmektir. Çünkü; firmaların yönetim başkanlarının kaderi de, ortakların seçimine bağlıdır. Demektir ki; iş verenler, işçileri için duymak zorunda oldukları sosyal sorumluluk düşüncesinden uzaklaşmışlardır. İşte kapitalizm düşüncenin kara yüzü de budur.

Yumuşak görünen karakteriyle tehlikesini saklamasını çok iyi bilen bu düşünce tarzı, yıllardan beri tartışmaya açılmış olsa da, kolayca değişeceğe de benzemiyor. Yumuşak düşüncenin kökünde “hakkına” razı gelmek kültürüne yer  olmadığı için, güçlünün mazlumu talan ve sömürüsü kaçınılmazdır.

Bu düşünce tarzı, güçlünün güçsüzü yumuşakça esir almasıdır. Yumuşakça teslim olmayanları ise, zoraki teslimiyete zorlamaktır ve adını da demokrasi ihracatı koymuşlar.

Bunun en bariz misallerini Afganistan, Irak ve Arap baharı maskesiyle halkların ayaklanmasının nasıl organize edildiği belleklerimize yer etti.

Ülkemizde ise, her gün yaşadığımız ve son olarak Soma faciasının arkasından ortaya çıkan iş güvenliğinin ne kadar ihmal edildiğini; sanki felaketi davet edercesine iş ve İnsan güvenliğinin ne kadar ilkel bir durumda olduğunu maalesef gördük ve yaşadık.

Sermaye pazarında ise, uzakların yakın olduğu Globalleşme prosedüründe yumuşak düşüncenin emekçiye verdiği sus payı olan günlük yevmiyesi, insan onuruna yakışmayan asgari ücretle ölçülmektedir. Sesini çıkarmak isteyene karşı kullanılan silah ise, yumuşak düşüncenin oluşturduğu sosyal düşünce sorumluluğunu devre dışı bırakan; “istersen çalış” cevabıdır.

Bu “yumuşak” düşünce türünün tehlikesi ise; düşünenleri düşünmeye ihtiyacı olmadığını onlara kabul ettiren/ettirmek isteyen, tahammülü kısıtlı olan, „yumuşak dogma“ düşüncedir. Bu düşünce tarzı, bu gün dünyada geçerliliğini hala korumakta olan yumuşak ve gülerek ısıran düşüncedir. Öteki düşünme şekillerinden daha da tehlikelidir. Çünkü; içerisinde yalan ile yanlışı ayırabilmenin zor olduğu bir düşünce şeklidir.

Riyakar yönetimlerde görev alan, etek öpenlerin, sendikaların pes ettiği, basının susturulduğu, Üniversitelerin konuşmadığı bir dünyada, yumuşak düşünce ile yaşamak zor olduğu düşünülse de; başka bir yol olmadığı için katlanmaktan başka da bir çare görülmüyor gibi olsa da, çözümü olmayan bir durum da değildir!

DÖRDÜNCÜ YOL

1960 lı yıllarda Federal Almanya Şansölyesi Ludwig Erhard’ın ortaya attığı “Sosyal Pazar ekonomisi”( Social Market Economy / Soziale Marktwirtschaft) olmasaydı, Almanya adaletli kalkınmaya ulaşamaz ve refahın zirvesini de yakalayamazdı.

Bundan 50 Yıl önce dördüncü yolu çizen ve pratikte uygulamasını da başarıyla zirveye taşıyan; aynı zamanda bir ekonomist ama, kapitalist olmayan Ludwig Erhard, günümüzün sorunlarını görür gibiydi. Yaşa ve yaşat düşüncesi onun rehberi olmuştu.

 

Ne yazık ki; bu dördüncü yol olarak benim de hayal ettiğim “Sosyal-Pazar ekonomisi” devre dışı bırakılmıştır.

 

Devre dışı bırakılan bu dördüncü yol; yeniden yaşama geçirilmelidir!

 

Mehmet Nuri Sunguroğlu

19.05.2014

Not:

Soma faciası nedeniyle 19 Mayıs için ayrıca bir paylaşım yapmak içimden gelmiyor.

Tüm milletimizin bu Yıl buruk geçen 19 Mayıs bayramını içtenlikle kutluyorum…sevgiyle kalın!