HÜMANİZM, PASİF DİRENİŞ VE EMPERYALİZM

[Bir sineği yakalasam dokunmam, pencereden salıveririm]
HÜMANİZM, PASİF DİRENİŞ VE EMPERYALİZM
Elbette ki bir karınca dahi ölmesin, bir kelebeğin kanadı kırılmasın. Analar ağlamasın, çocuklar tüfek dipçiğiyle itilmesin. Kim, hangi insan bunları isteyebilir!
Tüm bunların önlenebilmesi için hümanizm düşünce yeterli midir?
İşte asıl soru da budur!
Tarih şahit olmuştur ki; Mahatma Gandi gibi kitleleri arkasına alamayan hümanizm ezilmeye mahkûm olmuştur.
Caydırıcı gücü olmayan hümanizm, vahşi bir saldırının karşısında hala daha pasif direniş yolunu seçerek düşmanı dizginlemeyi düşünüyorsa, bu bir yanılgıdan başka bir şey değildir. Zira hümanizm felsefesine sadık kalmak için pasif direniş yolunu seçmek, emperyalizm denilen çağımızın lanet olası hastalığının sahiplerine daha da cesaret vereceği kaçınılmaz olur.
Bunu tarihte gördük, günümüzde görüyoruz, gelecekte başka türlü olmayacaktır.
Her azgın gücün karşısında bir başka güce ihtiyaç vardır. Bunu da Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra dünyada at koşturan Amerikalılar bize öğretti!
Evet…
Hümanizma evet, ama nereye kadar?

Mehmet Nuri Sunguroğlu
15.10.2019

YERLİ APTALLAR VARKEN BİZİM ÇOCUKLAR NEDEN ÖLSÜN Kİ

bushResim: Orta Doğu kaosunun eli kanlı baş mimarı Georg Bush.

Orta Doğu dediğimiz bölge dünyanın en sorunlu bölgesi olduğunu söylemek için kahin olmaya gerek yoktur. Bu sorunlu ama, zengin olan bölgemiz tarihi boyunca Emperyal güçlerin paylaşmak için yarış etiği bölge olmuştur ve olmaya da devam edecektir.

Kendi iç düzeninde barışı sağlamaktan uzak bir insan yapısının yanında, oluşan mezhep kavgaları da bu sorunlu bölgeyi çok daha karmaşık hale getirirken, bırakın birleşmeyi, her gün daha da parçalanarak kan gölüne dönmüş olması, Orta Doğuyu tarihin utanç duvarı haline getirmiştir.

Haçlı seferlerinin devamı olan dışarıdan müdahalenin gerek maddi zararını, gerekse insan harcamasını kendi halklarına anlatmakta zorluk yaşayan günümüzün Haçlıları; 2. Irak savaşından sonra dışarıdan kendi askerleriyle değil, içeriden olan vatan hainlerini kullanmayı tercih ederek, yerli halktan oluşan ordular kurmaya yönlenmiş olup ve bunda da başarılı oldukları kesindir.

İçerideki satılıkların yardımıyla başlattıkları Arap baharı(!) ile Orta Doğuyu ateşe veren bu sözde demokrasi ihracatçıları, sadece iç ayaklanmalarla yetinmeyip, sınır ötesi faaliyet yapabilecek orduların oluşması için gereken ve yeterli kadar aptalı bulması da sorun olmamıştır.

Amerikalıların Irak’tan çekilirken zamanın El-Kaidesine bıraktıkları silahlar, günümüzün İŞİD terörünün alt yapısını oluşturmaktadır.

Orta Doğuda taşların oynaması ile oluşacak olan BOP projesinin ön gördüğü gibi, ülkemizde de başlamış olan kan akımı, ne yazık ki yine yerli aptalların eliyle akıtılmaktadır. İçeriden ve sınır ötesi saldırılarıyla başı çeken PKK terörüne eklenen İŞİD terörü yanında, devletimizin önemli makamlarına kadar gelen FETÖ terörü de üzerine düşen görevi yerine getirmekte geç kalmadığını 15 Temmuz darbe girişiminde göstermiştir. Atlatılan bu tehlike geçmiş midir? Hayır, geçmemiştir!

Sonuç olarak görüyoruz ki; “Batılılar 2. Irak savaşından sonra kendi askerlerinin ölmesini kendi halklarına anlatmakta zorluk yaşadıkları için, yerli halkı kullanmayı tercih etmişler; ve bunda da ne yazık ki başarılı oldular”!

Başta siyasiler olmak üzere bize düşen görev ise; “kayıtsız şartsız birliğimizi koruyarak, bu alçakça planlara karşı ülkemizi korumak ve savunarak dünyaya bir daha göstermektir ki; her ne kadar bu ülkede aptallar olsa da; Türküyle, Kürt’üyle, Laz’ıyla Kerkez’iyle; hulasa Türk milletinden Arap baharı olmaz!

Mehmet Nuri Sunguroğlu

26.08.2016