REYHANLI FACİASININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

m1990-1Reyhanlı faciasında bir kere daha gördük ki, terörün ne dini vardır nede imanı. Acımasız ve bir o kadar insanlığa intikam kini oluşan İnsanlar tarafından canice hazırlanmış ve işlenmiş olan bu toplu cinayet, dünya siyasetinin yüz karasıdır. Aslında bunların İnsan cinsinden oldukları da şüphelidir ama…İnsanlar gibi iki ayak üzerine yürüyorlar olmaları şaşırtmaktadır.

Reyhanlı katliamını şu ana kadar henüz kimse üstlenmedi.  Türkiye hükumeti ise  Suriye istihbarat teşkilatını sorumlu gördüğünü açıkladı.

Buna karşı cevap veren Suriye ise, olaylarla bir ilgisi olmadığını basına açıkladı ve başkan Esad „araştırmayı beraber yapalım“ diye de teklif getirdi. En azından basında çıkan haberler böyle. Bu işin teknik tarafı.

Meseleye siyasi olarak baktığımızda; Reyhanlı katliamı kesinlikle bilinçli ve aynı zamanda, planlı olarak yapılmıştır. Bu plan kim tarafından projeye döndürülmüştür, onu bir tarafa bırakalım.

Siyasi olarak baktığımızda; sn. Başbakanın ABD. Ziyareti öncesi Orta Doğu için, özellikle Suriye için verilecek kararlarda, Suriye’ye yapılması düşünülen müdahalenin bir an önce gerçekleşmesinin kararına yardımcı olması için uygulanmıştır bu katliamlar. Bu bir gerçektir. Bu düşüncemde yalnız olmadığımı batı basınında çıkan haberlerde de görmekteyim. Ben onlar kadar ileri gitmesem de; aynı düşüncenin özünde eşlik olduğunu gözlüyorum.

Mahkeme kararı ile toplumun bilgi edinmesini de önleyen siyaset, bu konuda kendisine bir iyilik yapmamıştır ve şüphelere ve şüpheli görenlere fırsat yaratmıştır.

Çünkü; Reyhanlı faciasında dünyada görülmemiş sansür sistemi uygulanmıştır. Görmek, yazmak, duymak hiç bir zaman suç delillerinin tespitini engellemez olduğu unutulmuştur. “Zaten engellenmeye gönüllü olan” basın da meselenin üzerine gitmemiştir.

Peki medya bu imtihanında nasıl bir görev üstlenmiştir? Cevap hazır! Hiç bir şey yapmadan, görevini yerine getirmiştir; yani susmuştur. Kamunun gözü ve kulağı olması gereken medya asıl görevi olan 5. güç olmakta çitayı göğüslemekte sınıfta kalmıştır.

Bu suskunluğuyla da yetinmeyen medya; ölülerimize karşı saygıyı dahi „unutarak“, hiç bir program değişikliğini düşünmeden her zaman ki gibi “vur patlasın çal oynasın” hesabı, yayınlarına devam etmişlerdir.

El alem bu gibi durumlarda bir ölüsü için yas günleri ilan ederken, bizde bu korkunç ve canice işlenmiş katliamdan sonra 50 civarında kaybettiğimiz ve 100 üzerinde yaralı olan vatandaşlarımız için doğal olarak yas günü/günleri beklenirdi. Bunu unutan siyasetin yanında, basından da bir uyarı gelmediği çok üzücü olmuştur. Bu konuda hiç bir düşünce dahi akla gelmeyen ülkemizde, yine her zamanki gibi futbol ve reklam sevdası üstün gelmiştir.

İnsanın bu kadar değersiz olduğunu… her gün “kafir” diye sıfatlandırdığımız, ama öteki taraftan arkasında koştuğumuz  batı dünyasında göremezsiniz. Dünya literatüründe, ölü İnsana ceset yerine “kadavra” diyen tek millet biziz. Ölüsüne bu kadar sahip çıkmayan bir toplum olmayı hiç bir zaman hayal edemezdim.

Saygılarımla

Mehmet Sungur

16.05.2013