30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI, YADA; VİYANA’DAN İZMİR’E GİDEN YOL


izmir

[Uzun yolun hikayesi de uzun olur ama, bazen gitmeye de, okumaya da değer!]
Hepinizin bildiği gibi, 30 Ağustos muharebesi kurtuluş savaşının en önemli özüdür. Ne var ki biz; 30 Ağustos’un önemine vurgu yaparken, oraya giden yolu geriye doğru izlemeden yaparsak, 30 Ağustos Zafer bayramını anlamak yarım olur. Oysa ki tarih sadece sonuçlardan değil, „sebep ve sonuçlardan“ oluşan bir zamanın kronolojisidir.
30 Ağustosu anlamak için günümüzden 368 yıl geriye gitmemiz gereklidir. Yani; Avrupalıların 1648 yılında kendi içerisinde barıştıkları Westfalya anlaşmasının önemine değinmeliyiz.

Bilindiği gibi, Avrupalılar içeride geçirdikleri mezhep savaşlarında bitap ve yorgun düşmüşlerdi. Birlik ve beraberlik güçleri yoktu. Avrupa’nın içlerine kadar giden Osmanlı orduları ile savaşacak güçleri bir araya getiremiyorlardı. İşte onun içindir ki; Westfalya anlaşması Avrupalılar için önemli olduğu kadar, bizim içinde önemlidir. Avrupalılar için sevindirici olan bu anlaşma, ne yazık ki bizim için çöküşün başlangıcı olmuştur.

Tarihimizde zamanı ve zemini iyi tahlil edemediğimiz kararlardan birisi de 2. Viyana kuşatmasıdır. 1648 yılında yapılan Westfalya anlaşmasının güçlendirdiği Avrupayı yanlış analiz ederek, güçler dengesinin farkında olmayışımız, bu tarihten 35 yıl sonra 1683 yılında 2. Viyana kuşatmasında yenilgi almamızın sebeplerinden en önemli olanıdır.

Tarihimizin en büyük yanılgılarından olan 1683 yılındaki 2. Viyana kuşatması ile başlayan ve 1699 yılında imzalanan Karlofça anlaşması ile Osmanlı devleti Orta Avrupa’da kaybettiği toprakların yanında, askeri olarak var sayılan gücünün de; sanıldığı kadar olmadığı ortaya çıkmştır. Bu anlaşma ile Osmanlı devleti o güne kadar olan üstünlüğünü de, ne yazık ki Batılılara teslim etmek zorunda kalmıştır. İşte onun içindir ki; 30 Ağustos’un başlangıç miladı, 1683 tarihinde 2. Viyana kuşatmasında aldığımız yenilgi ile başlar!
Elbette ki burada şanlı tarihimizin bir parçası olan 30 Ağustos Zafer bayramını kutlarken, tarih dersi vermek diye bir amacım da yoktur. Ne var ki; sürecin içerisinde bazı kilometre taşlarına değinmezsek, 30 Ağustosu da 29 Ekimi’de anlamakta sıkıntı yaşarız. Ayrıca; 2. Viyana yenilgisiyle 1922 yılına kadar geçen zamanı az çok herkes bilmektedir. Bunun detayına girmeye de gerek olmadığını düşünüyorum.

Tarihimizin çok, ama çok önemli kilometre taşlarından birisi de, belki de en önemlisi Samsun’da dikilmiştir. Gazi Paşanın 1919 yılında Samsun’a ayak basmasıyla başlayan vatan mücadelesi, Türk milletinin; „olmak yada olmamak“ mücadelesidir.
Yani; 1919 yılının 19 Mayıs günü, 30 Ağustos Zafer bayramının sıfır başlangıç tarihidir. Demektir ki; 30 Ağustos ayı 19 Mayıs 1919 yılında Samsun’da başlamış olup, ülkemizi istila eden Emperyalizmin maşası olan Yunan ordusunu İzmir’de denize döktüğümüz 9 Eylül gününe kadar geçen tam 1208 gün içerisinde, tarihimizin en uzun ayıdır. İşte onun içindir ki, 30 Ağustos Zafer bayramı bu kadar değerli ve önemlidir.

„Bu kadar uzun bir Ağustos ayını“ tarihin yazmadığı gibi; hiç bir millete de nasip olmamıştır. İşte onun içindir ki, 30 Ağustos bir dönüşüm noktası olduğu kadar, Türk milletinin Emperyalizme dur dediği gün olarak tarihte yerini almıştır!

Tarihin gölgesinde 30 Ağustos Zafer bayramını özetlersek şöyle toparlamış oluruz:

30 Ağustos Zafer bayramı; Türk milletine zincir vurmak isteyenlerin, Türk milletinden tokatı yediği gündür!
30 Ağustos Zafer bayramı; esarete düşürülmek istenilen Türk milletinin, haksızlığa cevap verdiği gündür!
30 Ağustos Zafer bayramı; Türk milletinin toprağına, ırzına ve namusuna el koymak isteyenlerin hezimete uğradığı gündür!
30 Ağustos Zafer bayramı; Türk milletini geldiği yere, Orta Asya’ya göndermek isteyenlere verilen cevabın tarihe geçmiş vesikasıdır!
30 Ağustos Zafer bayramı; 2. Viyana yenilgisinden tam 239 yıl sonra yeniden dirilişin hikayesidir!

Tarihimizin değerini gelecek kuşaklara aktarabilmek bizlerin milli bir yurttaşlık görevidir. Değilmi ki yaşadığımız çağda bir çok manevi değerlerimiz her gün anlam ve önemini kaybetmektedir; asıl onun için bizler bu tarihi görevimizi yapmakta geç kalırsak, tarih bizleri affetmez.

30 Ağustos; kaderine el konulmuş, her türlü özgürlük ve yaşama hakkının Mondros ve Sevr müzakereleri ile elinden alınmış bir milletin emperyalizme dur!…dediği gündür.

30 Ağustos şehitlerimizi anma günüdür. Bugün bağımsızlığımızı nasıl kazandığımızı yeniden hatırlama günüdür. Bugün 30 Ağustos zafer bayramında hayatlarını feda ederek bizlere bu Yurdu armağan edenlerin önünde eğilmek günüdür.
Bugün Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Türkiye için yaptıklarından dolayı vicdan borcumuzu ödeme günüdür.

30 Ağustos Zafer bayramı; Cumhuriyetin başladığı gündür!

Değerli arkadaşlar!
30 Ağustos Başkumandan muharebesinin arkada bıraktığı ruh asla sönmemelidir ve sönmeyecektir! O muhteşem ruhun nasılda hala yaşadığını 15 Temmuz darbe girişiminde yeniden gördük.
Ülkemizin içeriden nasılda kuşatıldığına şahit olduk.
15 Temmuz darbe girişimi de Emperyalizmin bir oyunu idi. Bu oyunu bozan ruhun özünde, 30 Ağustos ruhunun nasıl da yaşadığını gördük. Birlik ve beraber olmanın ne demek olduğunu bir daha anladık.
Başta Gazi Paşa olmak üzere, o günün paşalarının bizlere aşıladığı ruhun yaşadığı süre, bu ülke 30 Ağustos bayramlarını kutlamaya devam edecektir; ama bir daha yaşamayacaktır!

Yazıma son verirken izninizle bir şey daha eklemek istiyorum!

30 Ağustos Zafer bayramını gerçekleştiren ruhu bizim anlatmamız yeterli olmaz!
O ruhu anlamak istiyorsak; önce o günün Osmanlı Paşalarının ruhunu, vatan sevdasını, millet aşkını anlamamız gereklidir.
İsterseniz sırası gelmişken sözünü ettiğimiz o yüce ruhu temsil eden, büyük Taarruzun mimarı olan, komutasını elinde tutan Paşaların, en başında olan, Cumhuriyetimizin kurucusu, büyük kumandan, tarihin ender yetiştireceği asker ve devlet adamının karakterine kendi kaleminden kayıtlara geçmiş olan söylevine bir göz atalım!

Elbette ki hepimiz özgür ve hür olmanın ne kadar değerli ve kutsal olduğunu biliyoruz. Biliyoruz da, tarif etmek istesek ne kadar yeterli olabiliriz?
Her birimiz farklı bir özgürlük anlayışı içerisinde olması nedeniyle, özgürlüğü de farklı anlar ve anlatır olmuşuz. En iyisi biz; „Özgür olmayı bir de Mustafa Kemal Atatürk’ün düşüncelerinden öğrenelim“!

Gazi Paşa diyor ki:
Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.
Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım.
Çocukluğumdan bugüne kadar ailevi, hususi ve resmi hayatımın her safhasını yakından bilenlere bu aşkım malumdur.
Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir.
Ben şahsen bu saydığım vasıflara, çok ehemmiyet veririm. Ve bu vasıfların kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim.
Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir.
Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet icabı olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vaz geçinceye kadar, amansız düşmanıyım.
Mustafa Kemal ATATÜRK

Ne diyelim ki; Paşamızın da, Paşaların da, yaşamını kaybeden zamanın tüm şehitlerimizin de mekanı cennet olsun!

30 Ağustos Zafer bayramınız Kutlu olsun!

Mehmet Nuri Sunguroğlu
30.08.2016

Hakkında Mehmet Nuri Sunguroğlu
Yaşlılarımız geçmişimiz, Çocuklarımız geleceğimizdir. Her ikisini de ihmal eylemek tamiri zor olan bir suçtur.

Yorum bırakın